Bırakın doğruları gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çok uğraştığım gelecek, benimdir. Tesla
13 Eylül 2012 Perşembe
Kadimlerden Kalanlar - 9 (500 Bin Yıllık Gizemli Nesne "Coso Artifact")
Coso Artifact, 13 Şubat 1961 günü, California'ya bağlı Olancha'nın 9 km kuzey doğusunda avlanan avcılar tarafından bulundu. Bu malzemeler incelendiğinde 500 bin yıllık olduğu görüldü. Avcılar tarafından ne olduğu anlaşılamayarak kesilen malzemenin içinde seramik ve metal bir silindirin bulunduğu anlaşıldı.
Daha sonra jeolog Ron Calais tarafından bir x-ray ile görüntülenmesi sonrasında bu metalin bir ucunda vida benzeri madde ve diğer ucunda parlayan bir silindir olduğu görüldü.
Bu nesnenin ne olduğu, hangi amaçla kullanıldığı hala gizemini korumaktadır.
2 Eylül 2012 Pazar
Kadimlerden Kalanlar - 8 (55 Milyon Yıllık Tokmak ve Kap)
55 MİLYON YILLIK TOKMAK VE KAP
California'daki Table Dağında 1877 yılında Montezuma tünel şirketinin bir tünel çalışması sırasında 55 milyon yıllık bir tokmak ile bir kap bulundu. Lav akıntısının içinde bulunan tokmak yaklaşık 30 cm uzunluğunda, kap ise 10 cm çapındadır.
http://www.ooparts.us/
Kadimlerden Kalanlar - 7 (3 Milyar Yıllık Demir Küreler)
MİLYARLARCA YIL ÖNCE ÜRETİLEN DEMİR KÜRELER
30 Yıl önce güney Afrike'da Batı Transvaal'da bulunan Wonderstone Gümüş Madeninde çalışan madenciler , kuyu açma çalışmaları sırasında metal kürelere rastladılar .
Kürelerin sayısı 200'ü aşıyordu , 1979'da kürelerin birkaçı Johannesburg , Witwaterstand Üniversitesi'nden Jeoloji uzmanı Prof. J.R. Mclver ve Potsshefstroom Üniversitesi'den Prof. Andries Bisschoff tarafından incelendi , metalik küreler biraz basıktılar ve çapları 1 ile 10 cm. arasındaydı .
Dış yüzeyleri genelde çelik mavisiydi , dışarıya vuran kızıl yansımalar görülüyordu ve metale gömülü minik benekler vardı , benekler beyaz fiberden yapılmış izlenimini veriyorlardı . Alaşımın nikel/çelik olması doğal değildi çünkü bu kompozisyon kurallarının dışındaydı , ancak metorik bir köken böyle olabilirdi .
Bazılarında bir veya iki cm.lik ince bir kabuk belirlendi ve küreler kırılarak açıldığında içlerinin garip süngerimsi bir madde ile dolu olduğu anlaşıldı ama kısa bir zaman sonra hava ile temas eden bu maddenin küle dönüştüğü gözlemlendi .
Kürelerin analitik yapısı , kayaların özgün yapısı ile hiç ilgili değildi , radyo-izotop teknikleriyle yapılan tarih belirlemelerinde kürelerin en azından 2.8 veya 3 milyar yıllık oldukları belirlenince herkes şok oldu . Güney Afrika Klerksdrop Müzesin'den Roel Marx , bu garip ve gizemli olaya bir gizem daha kattı ; küreler kendi eksekleri etrafında döndürüldüklerinde dışarıya serbest bir tür enerji yayıyorlar ve durdurulduktan sonra çok uzun bir süre aynı enerjiyi yaymaya devam ediyorlardı.
Kürelerin yaydığı enejinin türü belirlenemedi , neden yapıldıkları anlaşılamadı , amaçları bilinmiyor ve de kimlerin yaptığı tahmin dahi edilemiyor.
FENOMEN 20.SAYI s.76
Kadimlerden Kalanlar - 6 (38 000 Yıl Önce Tüfekle Vurulan Neandertal Adam)
NEANDERTAL ADAMI KİM TÜFEKLE VURDU?
Eğer yolunuz Londradaki Doğal tarih Müzesi'ne düşecek olursa , arada Paleolitik Dönemden kalma 38 000 yıllık bir kafatası daha göreceksiniz "Kristal kafatası da oradadır" Bu kafatası 1921 yılında , şimdiki Zambia'da bulunmuştur ve sol tarafında yaklaşık iki santimlik bir delik bulunmaktadır.
Yapılan inceleme sonucunda , deliğin bir ok veya mızrak tarafından açılmadığı anlaşılmıştır çünkü deliğin kenarlarında mikroskobik düzeyde dahi en küçük bir çatlak yoktur yani delik sesten daha hızlı bir cisim tarafından açılmıştır.
Deliğin karşı yanı yani çıkış noktası parçalanmış veya kırıktır , buda kafatasının içerden dışarıya doğru patladığını göstermektedir yani özetle bu tür bir delik izi ancak bir tüfek atışı sonucunda açılabilir.
Ateşli silah uzmanlarına göre , bu tarih öncesi kurban , kasıtlı bir atışla yani çok yüksek hızlı bir silahın kurşunuyla öldürülmüştür ama bu silahı onbinlerce yıl öncesinde kullanan kimdi ? İki varsayım var ; kafatası sanıldığı kadar eski değildir yani ortada ciddi bir bilimsel yanılgı vardır ya da deliğin nedeni başkadır.
Ama bu Paleotik kafatası 1820 m derinlikte kaya blokları içinde bulunmuştur yani çok eskidir. Peki ama 38 000 yıl önce kim barut kullanıyordu ?
Elbetteki Taş Devri insanı değildi , öyleyse bir başka ırk vardı. Ya da başka bir dünydan gelen birileri vardı ama uzayı aşan bir zeka , barutlu tüfekmi kullanıyordu ? Acaba deliğin bir lazer ışını olabilirmi yoksa aramızda veya geleceğimizde , Neadertal insan avcılığına meraklı zaman yolcularımı var? Sonuçta soru şudur ; o tüfeği kim taşıyordu ?
FENOMEN 20. SAYI s. 75
Kadimlerden Kalanlar - 5 (İnka'ların Jet Uçağı)
İNKA'LARIN JET UÇAĞI
1954 Yılında , Colombia Hükümeti , antik altın eserlerden oluşan bir koleksiyonu , ABD’ye sergilemeye gönderdi . Amerika’nın önde gelen mücevher uzmanlarından Emmanuel Staubs , siperiş üzerine cisimlerin altı tanesinin röprodüksüyonlarını yapacaktı.
15 yıl sonra bunların bir tanesi analiz için biyolog-zoolog Ivan T. Sanderson’a verildi . Sanderson kısa bir çalışmadan sonra , bir grup danışmanı topla***** vardığı sonucu açıkladı ; bu model en azından bin yıllıktı ve yüksek hızda uçabilen bir uçak modelinden hatta bir jet başka birşey değildi . Modelin uzunluğu 5cm.’di ve bir zincirin ucuna takılıp , kolye olarak kullanılmıştı .
Tahminen m.s 500-800 arasında , Sinu Bölgesi’ndeki İnka öncesi dönemden kalmaydı . Sanderson ve New York Aeronotik Enstitüsü’nden Dr. Arthur Poyslee , bu tür bir kanatlı hayvanın olmadığı sonucunda birleştiler , cisim biyolojik olmaktan öte mekanikti.
Örneğin ön kanatları delta şeklindeydi , kenarları çok belirgindi ve bir hayvana hiç benzemiyordu arama daha da ilginci bir dümen vardı . Bütün bunların ötesinde , cismin üzerinde Aramaik yani eski İbrani alfebesindeki ” B ” harfinin bulunması inanılmazdı yani cismin kökeni Colombia değil , Ortadoğu olmalıydı ama orada ne arıyordu? Gerçekten bu bir uçak modeli mi ? Harfin şekli bir rastlantımı? Yoksa eski Ortadoğulular uçmanın sırrına sahipmiydiler?
FENOMEN 20. SAYI s.74
Kadimlerden Kalanlar - 4 (Babil'deki Pil ve Gümüş Kaplama Çömlekler)
BABİLİN ŞASIRTICI PİLİ ve GÜMÜŞ KAPLAMA ÇÖMLEKLERİ
1938 Yılında Avusturyalı Arkeolog Dr. Wilhelm Konig bir müze oluşturmaya çalışıyor ve durmaksızın kazı yapıyordu . Kazı sırasında , 15 cm yüksekliğinde parlak sarı renkte kilden yapılmış ikibin yıllık bir çömlek buldu ; çömleğin içinde bakır levhadan yapılmış 3.81 cm. çapında 5 cm. yüksekliğinde bir silindir vardı .
Silindirin kenarları 60/40 oranında kurşun/kalay alaşımıyla kaplanmıştı ve bu oran günümüzde kullanılan en iyi orandı . Tepesinde şapka gibi duran katlanmış ve bakırın içine gömülmüş mühre benzer zift ya da asfalt bir parça veya katman görülüyordu . Bu katmanın içinden çıkan bir demir çubuk , bakır silindirin içine doğru asılı duruyordu , bakar bakmaz demir çubuğun paslanmış olduğu yani asitlendiği anlaşılıyordu . Bir mekanik uzmanı olmayan Dr. Konig bu garip cisme önce uzun uzun baktı ama fazla düşünmesine ve uzman olmasına hiç gerek yoktu çünkü kil çömlek antik pilden başka birşey olamazdı .
Bu pil şu anda Bağdat Müzesindedir ve resmi tarihlemesi ise m.ö. 248 ile m.s. 226 arasındaki Part/Pers işgalidir yani o dönemden kaldığı bilimsel olarak kabul edilmiştir . Dr. Konig bu garip çömleğin dışında yine şu anda aynı müzede bulunan gümüş kaplı başka bakır çömlekler de bulmuştu ; tüm çömleklerin bulunduğu yer Güney Irak'taki Sümer kazılarıydı ve bu alanın arkeolojik tarihi m.ö. 2500 olarak belirlenmişti ama tutucu müzeciler inatla kendi bildikleri tarihi çömleklerin yanına yazmaktan geri kalmadılar .
Bugün özellikle gümüş kaplı çömleklere baktığınızda , yüzeydeki parlak mavimsi rengi görebilirsiniz ; bu renk gümüşün elektro kaplama yöntemiyle bakıra kaplanması halinde ortaya çıkan karakteristik renktir . Bir an için müzecilerin haklı olduklarını kabul edelim ; öyleyse Persler , bildiğimiz en eski uygarlık olan Ortadoğu uygarlığının dışında ve ötesindeydiler çünkü pil kullanıyorlar ve elektro kaplama yapabiliyorlardı . Ya da Sümerler bunu yapıyordu ; yapan veya sahibi kim olursa olsun ; sormamız gerekmiyormu?
Biz neden pil yapmayı ve elektrolizi 4000 yıl sonra hatırladık? Ya diğer unuttuklarımız?
FENOMEN - 20.SAYI s.70
Kadimlerden Kalanlar - 3 (Ashoka Sütunu)
Antik bir metalürji harikası arıyorsak , Hindistan'a Delhi'ye gitmemiz yeterlidir . Çünkü Ashoka Sütunu oradadır ; boyu 23 m. çapı 40 cm. , ağırlığı 6 tondur . İşlenmiş demir şaft olan sütunun , kaynakla birleştirilmiş disklerden yapıldığı belirlenmiştir .
Bir iddiaya göre , m.s. 413'te ölen Kral II. Chandra Grupta'nın mezar taşıdır . Böyle olsa dahi , sütunun 1500 yıldan beri aynen kaldığı ve hiç bozulmadığı gerçeği değişmeyecektir . Sütunun yüzeyi yumuşak ve prinçle kaplı izlenimini vermektedir , hava koşullarından etkilendiğini gösteren birkaç iz bu kaplama yüzeyde görülebilir . 1600yıllık süreç içerisinde , Hint yağmur ormanlarına , muson ikliminde , sert rüzgarların ve yüksek nemli ısının altında eşdeğer bir demir kütlesinin paslanıp , çürümemesini düşünmek ancak bir hayaldir .
Demir yapımı ve paslanmaya karşı korunma teknikleri bilindiği kadarıyla ancak 5. yüzyıldan sonra geliştirilmeye başlanmıştır ama bu bilgi Ashoka Sütunun'da geçerli değildir . Bu garip sütunu yapan gizemli metalürjistler kimlerdir ve onların uygarlıklarına ne oldu ? Ve neden onlardan kalan başka bir ize ulaşamıyoruz ? Yoksa , geçmişin tarihini yazarken , atalarımızı ilkel insanlar sanıyor ve saçmalıyormuyuz.
FENOMEN 20.SAYI s.71
Demir Sütun : 7 metre yüksekliğindeki bu sütun Caminin bahçesine yerleştirilmiştir. Bu demir sütunun Cami yapılmadan çok önceleri bile burada bulunduğu bilinmektedir. M.S. 5. yüzyılda Hindu Kralı Chandra Varman tarafından buraya yerleştirilmiştir. Ancak sütunun üzerindeki yazıt buraya da başka bir yerden getirilmiş olabileceğini göstermektedir. Bu sütunun Gupta dönemine ait olduğu ve tepesinde yar...
ı kartal, yarı insan tanrı olan Garuda figürü taşımakta olduğu da söylenmektedir. Bu durumda sütunun bir Vishnu tapınağına ait olması gerekmektedir.
Bu yazıtta yer almayan en önemli şey bu demir sütunun hangi teknolojiyle bu kadar kusursuz yapılabildiği ve aradan geçen 2 bin yılda en küçük bir paslanmanın bile oluşmamasındaki gizemdir. Burada yaygın olan bir inanışa göre, eğer bir kişi kollarıyla bu sütunu sarabilirse her dileği yerine gelir. http:// www.hindistangezi.com/ ?sayfa=delhi
Bu yazıtta yer almayan en önemli şey bu demir sütunun hangi teknolojiyle bu kadar kusursuz yapılabildiği ve aradan geçen 2 bin yılda en küçük bir paslanmanın bile oluşmamasındaki gizemdir. Burada yaygın olan bir inanışa göre, eğer bir kişi kollarıyla bu sütunu sarabilirse her dileği yerine gelir. http://
Kadimlerden Kalanlar - 2 (Hathor Tapınağındaki Elekton Tüpleri)
DENDERA'DAKİ ELEKTRON TÜPLERİ
Mısır'da Dendera'da bulunan geç ptolemik dönemden kalma Hathor tapınağı'nın farklı yerlerinde Eski Mısır uzmanlarının bir türlü geleneksel dinsel-mit terimiyle açıklayamadıkları garip duvar resimleri vardır ama elektrik mühendisleri için bu resimleri hemen tanımlamak çok kolaydır .
17 no'lu geçitteki üst panelde , Mısırlı rahiplerin ellerinde boyu eninden fazla olan tüpler görülmektedir , rahipler ne olduğu anlaşılamayan bir uğraş içindedirler ve her tüpün içinde , tüp uzunluğunda bir yılan bulunmaktadır .
İsvaçli mühendis Henry Kjellson , " Forvunen Teknik/Kayıp Teknoloji " adlı kitabında hiyerogliflerin bu yılanları parlayan ve ışık saçan olarak tanımladıklarını yazarken , tanımın bir tür elektrik akınını kasdettiğine inanmaktadır .
Yine aynı sahnede , sağda üst köşede bir Mısır Tanrısı olan Atum-Ra oturmaktadır ve ellerinde enerji kaynağına benzer bir kutu tutmaktadır . Kutunun saç örgüsüne benzer bir uzantıya veya kabloya bağlı olmasını elektromanyetik mühendisi Alfred D. Bielek , bir mühendislik çiziminin kopya edilmesi olarak yorumlanmakta ve bugünün elektrik kablolarının yönlendirilmesi bu şekilde gösterildiğini söylemektedir . Kablo kutudan çıkıp , resmin tabanına kadar uzanmakta ve uçları tüp cismin dibinde kaybolmaktadır .
Resimlerdeki cisimlerin herbiri bir sütun üzerinde durmaktadır ve Biielek'e göre bu sütunlar birer yüksek voltaj kaynağıdır . Tüp cisimler TV resim tüplerine de benziyorlar , elektronik teknisyeni N. Zecharius , cisimleri Crookes veya elektron tüplerine benzetmiştir ama bunlar modern TV tüplerinin çok ötesindedirler .
Ne yazıkki , daha üst geçit'te bulunan resimler harap olmuştur ama içerde Kutsal Bölmede bulunan bir papirüs çok iyi durumda bulunmuştur ama buna bakıldığında garip tüplerin gizemi daha da artmaktadır . Yazmada sadece çalışır durumda olan tüpler değil , amaçlarıda görülmektedir . Birçok örnekte , kadınların ve adamların tüplerin yanına oturmuş oldukları ve uzatmış oldukları ellerini veya avuçlarını doldurdukları resmedilmiştir yani bir şey almamaktadırlar .
Nedir o bir şey ve o insanlar ne tür bir enerjiden yararlanmaktadırlar? Dendera resimleri eşsizdir ve kesin olarak geçerli bilimsel mantıkla açıklanamaktadır . Ve eğer bu bir teknoloji ise , bizim teknolojimizin çok ötesindedir.
FENOMEN 20.SAYI - s.71
(1)bir insan (2)kabarcık biçimli bir cisim tutuyor. Bunun içinde (3) bir yılan göze çarpmakta. Kabarcık biçimli cisimle yılanın alt ucu (4) bir yuvayla son buluyor. Bunun içinden çıkan (5)bir kablo, üstünde havaların tanrısının (6) üstünde durduğu küçük bir sandığa (9) jenarator ? kadar gidiyor. Lamba ise izalator e benzeyen bir cismin üzerinde(7) duruyor Elinde bıçaklar tutan maymun (8)bilmeyen bir kimsenin karşılaşabileceği bir tehlikeyi (yüksek voltaj) temsil ediyor yada belirtiyor.
Kuran da bu konuya ilişkin Nur Suresi 35. Ayette olay şu şekilde anlatılmaktadır
“Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lamba yuvası gibidir ki onda bir kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki ne doğuya ne batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. Onun yakıtı kendisine ateş dokunmasa bile ışık verecek kabiliyettedir .
Burada “cam bir fanus İçinde kandil…” ve “Ateş dokunmasa da ışık verecek…” kelimelerine dikkat edecek olursak yani öyle bir şey olacak ki, ateşsiz yanacak ve bir yıldız gibi ışık verecek.
http://www.mucurum.com/archives.php/antik-gizemler-3-/14416
Kadimlerden Kalanlar - 1 (Yıldız Hesap Makinesi MÖ.50)
ANTİKYTHERA'da BULUNAN YILDIZ HESAP MAKİNESİ
1900 Yılında Paskalya'dan birkaç gün önce , Yunanlı bir grup sünger avcısı , Antikyhera adlı küçük bir adanın yakınında su altına dalış yaparken , antik bir geminin kalıntılarına rastladılar .
Kalıntıların arasında m.ö. 50 yılından kalma bronz ve mermer heykeller vardı , dalgıçlar bunları çıkarmaya çalışırken şekilsiz garip bir cisme rastladılar , bu cisim sonradan incelenmek üzere Atina Müzesine yollandı . Sonrası malum , cisim temizlendi ve çürümüş bronz ve tahta kalıntılarının arasında modern bir saatin dişli çarklarına benzeyen dişliler bulundu .
1958'de Dr. Derek J. de Solla Price , uzun bir çelışma sonucunda cismin bir taslağını yaptı , bu bir makinaydı . Dişlilerin çalışması sonucunda Ay'ın ve Güneş'in hareketleri hesaplanabiliyordu .
Bir saat değildi ama bir tür hesap makinesiydi ama en önemlisi yıldızların geçmişteki ve gelecekteki konumlarını gösteriyordu . Büyük olasılıkla Antikyhera aygıtı , Eski Yuna'ın çok öncesinde yapılmıştı ; gizem hala çözülmüş değil ; aygıt müzede duruyor ve bir benzerine hala rastlanmadı . Göksel Hesap Makinesini yapanların kimliğini şu ana kadar öğrenmiş değiliz. Kimdi onlar?
FENOMEN - 20. Sayı - s.73
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)