24 Mayıs 2016 Salı

Anunnakilerin Soyağacı


Amon Ra;Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü kitabım yayınlandıktan sonra aldığım en büyük eleştirilerden birisi de kitabın sonuna anunnaki soy ağacı eklememem oldu. Sonunda aşağıdaki tablo ile bu başarıldı. Tabiki de yüzde yüzlük bir başarı bu konuda mümkün değildir çünkü Sümer Panteonu, Mısır'a, Akkad'a, Asur'a ve Babil'e geçmiş, oradan Hurri, Hitit aracılığıyla Yunan ve Roma'ya geçmiştir. Yine aynı şekilde Sümerlilerin ulaşabildikleri İskandinavya'ya, Asya'ya ve Afrika'ya kadar gitmiştir. Her defasından isimler karışmış ve de yeni hikayeler eklenmiştir. İnsanoğlu kulaktan kulağa şeklindeki bilgilere bir de doğaüstü öyküler ekleyince Sümerlilerin insan şeklindeki anunnakileri sonunda fantastik hikayelerle dolu birer mitolojik karakter haline dönüşmüştür. Bu yüzden tabloyu oluştururken Sümer kaynaklarını baz aldım ve de değişen isimler için titiz çalışmalar yaptım... Kısaca en doğru şekilde oluşturmaya çalıştım.. Çiğdem Sarıgül'e çok tesekkurler...

Anunnakiler

Hemen her kültürün geçmişinde çeşitli görevleri olan insan benzeri tanrılar vardır. Tüm bu tanrıları bir araya getirdiğimizde binlerce tanrının oluşturduğu bir keşmekeş ortaya çıkmaktadır. Ancak dikkatle incelendiğinde, aslında durumun bu kadar da karışık olmadığı anlaşılır. Çünkü farklı toplumların farklı tanrıları, aslında sayıları ve rütbeleri belli olan Sümer tanrılarının isim değiştirmiş halleridir.

Anunnakiler Sümerce’den alınmış bir terimdir; “gökyüzünden yerküreye inenler” anlamındadır. Nefilimler ise genellikle devler olarak tercüme edilse de tam olarak “gökten düşmüş olanlar” anlamını taşımaktadır. Anunnakilerin gelmiş olduğu gezegen bize hiç de uzak değildir. Güneş Sistemimiz’in onuncu gezegeni olan ve bugünlerde keşfedilmeyi bekleyen Nibiru, günümüzdeki ismiyle Planet X, bu uzaylı türün anavatanıdır. Bizlerden uzun boyları ve uzun yaşamları dışında fiziksel olarak pek farkları olmayan anunnakilerin çok ileri teknolojilerinin bulunduğu bir gerçektir. Sahip oldukları bu teknoloji onları tanrılaştırmamıza vesile olmuştur.

Anunnakilerin tüm tabletlerde geçen yazı dilleri, anlatımları, hırsları, savaşları, aşkları, kararları bizden pek de farklı olmadıklarını göstermektedir. Lakin asla bizler kadar vahşi olmamışlardır. Şimdi bizim gibi uzaylı bir tür olan, geçmişimizde kendilerine tanrı dediğimiz bu anunnakileri biraz tanıyalım.
Tüm Tanrılar ve Tanrıçalar Sümer Kökenli

Binlerce yıl boyunca yükseköğrenim ve dinsel yazıtların dilini oluşturan "eski sözcüklerin", Sümer dili olduğuna hiç şüphe yoktur. Ayrıca "eski tanrıların", Sümer tanrıları olduğuna da hiç şüphe yoktur; Sümer tanrılarıyla ilgili olanlardan daha eski tanrılara ait kayıtlar, soy kütükleri, masallar ve tarihçeler hiçbir yerde bulunamamıştır.

Bu tanrılar (orijinal Sümer biçimlerinde veya daha sonraki Akkad, Babil veya Asur biçimlerinde) adlandırılmış ve art arda sıralanmıştır: Liste yüzlerce isim göstermektedir. Ama sınıflandıklarında, bunların bir ilâhlar karmaşası olmadığı bellidir. Başlarında bir Büyük Tanrılar panteonu vardır; bir İlâhlar Meclisi tarafından yönetilirler ve birbirleriyle akrabadırlar. Daha ikincil dereceli yeğenler, kuzenler, torunlar ve benzerleri dışarıda bırakıldığında, çok daha küçük ve tutarlı bir ilâhlar grubu ortaya çıkar; her birinin oynadığı bir rolü, her birinin belirli güçleri veya sorumlulukları vardır.

Sümerliler "göklerden" olan tanrıların olduğuna inanmaktaydılar. "Şeyler yaratılmadan önceki" zamanlardan söz eden metinlerde böylesi gök tanrılardan Apsu, Tiamat, Anşar, Kişar diye söz edilmektedir. Bu kategorideki tanrıların Dünya üstünde ortaya çıktığına dair hiçbir iddia yoktur. Dünya yaratılmadan önce var olan bu "tanrılara" daha yakından baktığımızda, bunların güneş sistemimizi oluşturan gök cisimleri olduğunu fark ederiz; ve size göstereceğimiz üzere, bu gök cisimleriyle ilgili sözde Sümer mitleri, aslında, güneş sistemimizin yaradılışıyla ilgili olan kesin ve bilimsel olarak makul kozmolojik kavramlardır.

Bazı başlıca ilâhların rolleri ve hiyerarşik konumları binlerce yıl içinde değişmiş olsa da, bir grubu zirvedeki konumlarını, kendilerine duyulan ulusal ve uluslararası hürmeti hiç yitirmediler. Bu merkezî gruba daha yakından baktığımızda, ortaya yakın akraba olmalarına karşın acı biçimde bölünmüş bir tanrılar hanedanı, bir ilâhi aile tablosu çıkar.