17 Haziran 2015 Çarşamba

Truva Savaşı, Büyük İskender, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk ve Anunnakiler



Truva Savaşı, Büyük İskender, Fatih Sultan Mehmet, Atatürk ve Anunnakiler

Bunlar arasında nasıl bir ortak ilişki var görelim:

Sümer’den Akkad’a, Kenan’a, Elam’a; oradan Asur, Babil, Hurri ve Hitit’e geçen yazılı bilgiler Yunanistan’a kadar ilerlerken birçok kulaktan dolma bilgi ve gerçekdışı yaklaşımla dolmuştur. Yunan Mitolojisi bu yüzden gerçeklerden uzaktır. Doğru bilgiye ulaşmak için tabletlerden yararlanmak en doğrusu olacaktır. Bu sayede çok karışık ve olağandışı hikâyenin satır aralarındaki doğru bilgiler ortaya çıkacaktır. Bu yaklaşımla yaptığım araştırmalara göre Zeus’un kimliğini Sümer’in Enlil’i; Poseidon’un kimliğini ise Enki olarak belirlenmiş bulunmaktayım. 1-2-3. Nesil Sümer tanrılarının Yunan tanrılarındaki karşılığı tarafımdan şöyle teşhis edilmiştir:

Zeus : Enlil

Poseidon: Enki

Apollon: Ninurta

Ares: Sin

Afrodit: İnanna

Hera: Ninlil

Athena: Ninsun

Hermes: Thot

Tanrılar ve Truva Savaşındaki Rolleri

Truva Savaşı esasen Homeros’un İlyada ve Odysseia adlı eserlerinden bilinmektedir ama bahsi yalnızca bunlarda geçmez. En romantik sunaşlardan biridir; “Bin gemiye yelken açtıran aşk” ın hikâyesi olarak bilinir: söz konusu gemiler, Truvalı bir prens tarafından kaçırılan güzel Helen’i kurtarıp geri getirmek üzere Yunanistan’dan Anadolu kıyılarına yelken açmışlardı. Savaş çıktığı sırada Kral Priam’ın idaresinde olan Truva, Anadolu’daki en büyük ve zengin yerleşim yerlerinden biriydi. Çanakkale Boğazı’nın hemen karşı yakasına kurulu olan Truva şehri Asya ve Avrupa arasındaki ticaretin büyük kısmını kontrol ediyordu.




Yunan destanı Kypria’ya göre: Sayısız insan kabilesinin, sinesi derin Dünya’nın yüzeyine yük oldukları bir zaman vardı. Zeus bunu gördü, onlara acayip büyük bilgeliğiyle Dünya’nın yükünü hafifletmeye karar verdi. Böylece, ölümler sayesinde insan ırkında bir boşluk oluşturabilmek amacıyla Truva Savaşı’nda büyük çatışmalara neden oldu.

Enlil’in buna benzer planlarına Gılgamış Metni, Atra Hasis Metni gibi birçok antik metinde sıkça rastlamaktayız. Burada da insan popülasyonunun dengede kalmasını savaşlarla sağlamak gibi bir strateji izlediğini görüyoruz.

Bakalım nasıl gelişiyor bundan sonraki süreç. Aklında bu olan Zeus, Olimpos tanrılarını ve tanrıçalarını bir şölene davet edip Hera, Athena ve Afrodit arasında hangisinin en güzel olduğuna dair bir tartışmanın çıkmasına yol açtı. Bundan sonrasını Sümerceye çevirerek anlatacağım:

Enlil, eşi Ninlil, kızı Ninsun ve torunu İnanna arasındaki rekabeti bilerek onları kızdırmayı seçmiştir. Sümer Metinlerinde Ninlil çok fazla gündemde olmasa da İnanna ve Ninsun arasındaki rekabet pek çok yerde karşımıza çıkmaktadır. İnanna, Ninmah(Hathor) emekliye ayrıldıktan sonra Dünya’daki en güçlü kadın olmuş ve On ikiler meclisine girmiştir. Ninsun ise bu meclise girememiş ancak İnanna ile sürekli bir mücadele içinde olmuştur. Bu mücadele Gılgamış Destanında açıkça görülmektedir. Ninsun, Gılgamış’ın annesidir. İnanna ise Gılgamış ile birliktelik istemiştir. Ninsun’un verdiği direktiflere uyan Gılgamış, İnanna’yı kabul etmemiştir.

Şimdi ise aralarındaki rekabeti kızıştıran Enlil olmuştur. Enlil sonra jüri olarak Kaz Dağı yakınlarında sürülerini otlatan Truvalı Paris’i seçmiştir. Paris bu üç kadından hangisini seçerse o en güzel kadın olacaktır. Onun tarafından seçilmek isteyen her bir anunnaki seçilmeleri halinde Paris’e bir ödül vermeyi vaat etmişlerdir. Sonuçta Paris, kendisine Yunanistan’ın en güzel kadınının aşkını vaat eden İnanna’yı seçmiştir.

İnanna Priam’ın oğlu Paris’e güzel Helen’i vaat etmişti ancak bu evliliği gerçekleştirmek üzere giden Paris büyük bir sürprizle karşılaştı. Helen çoktan Sparta Kralı Menelaus’la evlenmişti. Buna rağmen Girit’e gitmiş olan Menaleus’un yokluğundan istifade eden Paris, Helen’i ve Sparta’nın hazinelerinini büyük bir kısmını da kaçırarak yola çıktı. Helen ile Paris Truva’da evlendi.

Menaleus Sparta’ya dönüp olanları öğrenince bir ordu ile Truva’ya doğru yola çıktı. Bu ordunun komutanlığını kardeşi AGAMEMNON yapıyordu. Yunan kahramanların arasında en önde geleni AŞİL’di. Aşil bir anunnaki - insan evliliğinden doğan bir melezdi. Truva tarafının başkahramanı ise Paris’in abisi HEKTOR’du.

Çatışmalar önce görüşmelerle ardından Truva’nın kuşatılmasıyla başladı. Bir şu tarafın bir bu tarafın üstünlüğü ile bazen çarpışmalara ara verilerek bazen de çeşitli kahramanlar arasında göğüs göğüse mücadeleler şeklinde birkaç yıl boyunca sürdü. Bu çarpışmaların en hüzünlü sahnesini Truva filminde Aşil’in Hektor’u öldürdüğü sahneden hatırlarız. Neden bilinmez filmi izleyen tüm arkadaşlarım Hektor’a içsel üzülmüştü. Aslında olan AŞİL Yunanistan’ı temsil ediyordu, HEKTOR ise Anadolu’yu. AŞİL, HEKTOR’U öldürdüğünde tarihe büyük bir iz bırakmıştı.

Çatışmalar devam ederken anunnakiler bir şu tarafa bir bu tarafa yardım ettiler, çarpışmaları kızıştırdılar, çarpışmaların sürmesini teşvik etmek için geceleri uçan araçlarından göğü aydınlattılar veya beğendikleri bir kahramanı ölümün pençeleri arasından çekip çıkardılar. Anunnakiler zamanla kendileri de savaşa girmeye başladılar, ta ki Enlil onlara durmalarını emredene dek.

Kadim Truva şehrinin şu anda en üst kısmında yer alan kalıntılarının bulunduğu yerden o dönemde deniz görülebiliyordu. Truva’yı destekleyen İnanna gibi anunnakiler işte tam orada AŞİL’i boğmaya kalkışmışlardı. Güneydoğu yönündeki Kaz Dağında ise Enlil uzay gemisini parketmiş savaşı izliyordu. Ninurta’nın Truva’ya yardım etmek için geldiği Bozcaada dürbünle seçilebiliyordu.

Sonra İnanna’ya büyük bir öfke duyan Ninsun bir hileye başvurdu. Yunanlar Ninsun’un yardımıyla bir at yaparak bu atın içinde Truva’ya sızabildiler. O gece attan çıkan askerlerin Truva’nın kapılarını Yunanlara açmasıyla Atatürk’ün Kurtuluş Savaşından binlerce yıl önce Yunanlar Anadolu’yu işgal etti. Saldırdıklarında kimseyi sağ bırakmayıp sokaklardaki, evlerdeki erkekleri, kadınları ve çocukları tek tek öldürüp şehri ateşe verdiler.

Truva Savaşı bundan yaklaşık bin yıl sonra M.Ö. dördüncü yüzyılda Pers ordularını yenilgiye uğratmak, Hindistan’a dek tüm Asya topraklarını ve Mısır’ı fethetmek üzere 15 000 kişilik ordusuyla Yunanistan’dan çıkan Büyük İskender’in tarih kayıtlarında da yazılmaktadır. İskender ordusuyla Çanakkale Boğazını geçerek Truva’ya ulaşmış ve ilk iş olarak Ninsun’un Tapınağına gitmişti. Sonra AŞİL’in mezarına bir çelenk bırakmıştı. Ninsun Aşil’e hamilik eden anunnakiydi. İskender şehrin ünlü kralı Priam’a da biat etmeyi unutmadı. Orada 1000 davar kurban etti.

Ondan 1750 yıl sonra ise Fatih Sultan Mehmet Trabzon seferinden döndükten sonra Çanakkale’ye geldi ve atını Truva’ya doğru sürdü. Orada “HEKTOR’un öcünü aldım.” dedi. Kimse o dönemde anlayamadı bunu belki ama gün gelip 1. Dünya savaşında yenildiğimizde Fatih’in sözleri kendini doğruladı. Mondros Ateşkes Antlaşması AGAMEMNON adlı gemide imzalandı. Batı HEKTOR’un öcünü alan Fatih’e cevabı böyle veriyordu. AGAMEMNON Truva Savaşında yer alan Yunan Başkomutanıydı bildiğiniz gibi.

1922 de ise Başkumandanlık Meydan Savaşını kazanan Atatürk Fatih ile aynı sözleri söylemiştir: “HEKTOR’un öcünü aldım… “

Şu an da kim Hektor kim Aşil adına çalışıyor, kim Truva atı olabilir? Bunu da engin hayal gücünüze bırakıyorum.

Gök Türk

9 Haziran 2015 Salı

Derinkuyu Yeraltı Şehri ve Anunnaki Bağlantısı



1963 yılında Derinkuyu adlı yerde büyük bir keşif yapıldı. Yeraltına doğru yapılmış on üç katlı, 70 metreden daha derinlikteki bir şehir bulundu. Havalandırma menfezleri ve on beş binden çok küçük menfez havayı en dipteki katlara taşımaktaydı. Bu şehir bu haliyle 20 000 kadın, erkek ve çocuğu barındırabilecek durumdaydı. İçinde koridorlar, evler, dini merkezler, şarap üretim yerleri, depolar, ahırlar vardı. Derinkuyu’da taşın yumuşaklığından ötürü çok dikkat edilerek yapılan sütunlar gerekli desteği sağlıyordu ve üst katları destekleyebiliyordu. Mağara çöküntülerine dair hiçbir emare yoktu. Bu şehri yapanlar çok zekiydi ve malzemelerini de iyi tanıyordu.

Arkeologlara göre Derinkuyu ve çevresindeki bu yeraltı şehirleri istilacılara karşı geçici bir sığınak olması amacıyla yapılmıştır. Nasıl ve kimler tarafından yapıldığı sorusu ise es geçilir. Çünkü Derinkuyu’nun tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Taşların yaşı karbon testi ile çözülemediğinden Derinkuyu’nun yaşı sadece herkesin kendi tahminine dayanmaktadır. Arkeologlar ve araştırmacıların ortak olarak kabul ettiği bir olgu vardır ki Derinkuyu Yeraltı Şehrinde yaşayanlar her kimse kesinlikle bir şeyden saklanmak veya korunmak amacıyla buraya sığınmışlardır.

Bazılarına göre 30 000 insan toprak altında Derinkuyu’da yaşamıştır. Tabiki de yakın tarihlerde çöl akıncıları, Romalı askerler, yağmacılar gibi birçok tehlikeden sakınmak için insanlar burada saklanmışlardır. Ancak bu gibi sebepler Derinkuyu gibi yer altı şehirlerinin inşa sebebi olamaz. At üstünde olan düşman için, havalandırma menfezlerini bulmak ve de kapatmak suretiyle 30 000 insanı havasız bırakmak zor değildir. Yine ahırlar bu şehrin yeryüzüne yakın en üst kısmında bulunmaktadır. Hayvanların giriş çıkışları pratik olsun diye böyle yapılmış olsa da at üstündeki bir düşman bu hayvanları(gerek izleri gerek sesleri ile) izleyerek çok rahat bulabilir.

2012’de Derinkuyu’ya Bir Yolculuk

Derinkuyu’ya giderken birçok görüşü okumuş ve araştırmış bir bakış açısına sahiptim ancak ne ile karşılaşacağımı tam olarak bilmiyordum. O günkü heyecanımı anımsıyorum da ne sağanak yağmur ne de şartlar, gidişimden beni vazgeçirememişti. İçeriden çıktığımda ise Derinkuyu Fenomeni ile ilgili artık benimde tahminlerim vardı. Peki, Derinkuyu ne amaçla kimler tarafından yapılmıştı?

Tanrılar ve Derinkuyu

Antik astronotlar teorisine inanan bizlere göre çok tanrılı dinlerin tanrıları hayali değildir ve hatta uzaydan dünyamıza inmiş olan uzaylılardır. Aslında birçok dilde değişik isimlerle gördüğümüz (Neteru, Nefilim, Devler, Muhafızlar, Gözcüler vs.) bu uzaylı türü Sümerler bize “Anunnaki” olarak adlandırdığı için bizler anunnakiler diyoruz. Anunnakiler uzun boy, uzun ömür ve ileri teknolojileriyle çok tanrılı dinlerin tanrıları olmuşlar ve uzun süreler boyunca tanrıcılık oyunlarına devam etmişlerdir.



İşte bu tanrılardan birisi de Ahura Mazda’dır. Ahura Mazda Perslerin ulusal tanrısıdır ve de simgesi Sümerde çokça karşılaştığımız kartal kanatlı daire(Nibiru sembolü - winged globe) üzerinde oturan sakallı bir tanrı sembolüdür. Dünyada olan her şeyin idaresinden ve yönteminden sorumludur. Sümer tanrılarının adları değişik mitolojilerde değişik isimlerle karşımıza çıkmakta olduğundan Adad(Hitit Tanrısı Teşup) ve Enlil(Hürmüz, Ülgen, Zeus vs.) ile özellikleri benzerlik göstermektedir. 



M.Ö. 539 yılında Persliler, Babil’i ele geçirdiğinde iki yüz yıllık büyük imparatorluklarının da temelini atmış oldular. Bu iki yüzyıl boyunca Yunanistan’dan Mısır’a, Anadolu’dan İran’a kadar büyük bir coğrafyayı tanrıları Ahura Mazda adına tek başlarına yönettiler.



İşte bu dönemde Derinkuyu ve çevresi de Ahura Mazda’nın dini Zoroastorian dinini benimsedi. Karşıt kuvvetleri olan, iyiye ve kötüye dayanan bu dinin kutsal kitabının ikinci cildi olan Vendidad’a göre Ahura Mazda insanlarını Dünya çapındaki bir çevre felaketinden kurtarmıştır. Peygamber Yima’ya, Tanrı Ahura Mazda tarafından Derinkuyu’dakine benzer bir çeşit yeraltı barınağı inşa etmesi buyrulmuştur. Yima, çok katlı bir yer altı şehrini, seçilmiş bir grup insan ve hayvanı küresel bir felaketten korumak için kurmuştur. Sonrasında Ahura Mazda gökyüzünden süzülen kutsal aracıyla gelmiş(Sümer’in Kartal Gemileri…) ebedi düşmanı olan Angra Mainyu’ya savaş açmıştır. (Hitit Tanrısı Teşup’un düşmanı Kumarbi ile olan savaşlarını anımsatmaktadır.)

Bizler tanrılar arası savaşların çokça yaşandığını birçok mitoloji de görmekteyiz ve her mitolojik tanrı, kendi halklarını korumak için özel yöntemler almışlardır. 



Pers İmparatorluğunun hâkim olduğu yerler arasında bu gibi yeraltı şehirleri başka hiçbir yerde yoktur. Kapadokya’daki bu yeraltı şehirleri ve içlerindeki en büyük şehir olan Derinkuyu ise Angra Mainyu ile savaşında halkı hava taarruzundan korumak için Ahura Mazda’nın verdiği bilim ve teknoloji ile bölge halkı tarafından yapılmıştır. Ahura Mazda da tanrıların uçan araçlarıyla yaptıkları savaşta masum halkını korumak için bu bölgede bu yöntemi seçmiştir.

Derinkuyu havadan uçarak gelen bir düşmandan korunmak amacıyla yapılmıştır. Bir şey üstünüzden çok hızlı uçarsa havalandırma menfezlerini göremez. Anlaşılan anunakilerin binlerce yıl devam eden, benimde kitabımda ve yazılarımda defalarca yazdığım birbirleriyle yaptıkları savaşlarda zarar gören masum halklar için çeşitli yöntemler bulmuşlardır. Bu bölgede yaşayan insanlar için en iyi korunakta yerin altı olmuştur.

Gök Türk

Derinkuyu'da çektiğim resimler için buraya tıklayabilirsiniz.