11 Ekim 2013 Cuma

Bilime Alternatif Başka Bir Bilim Olabilir mi?



BİLİMİN ALTERNATİFİ NASYONAL SOSYALİST BİLİMİYDİ...
Bizler yasa, kanun, tez, kuramlarla oluşmuş bilim dünyasının içinde yaşıyoruz. Bilimsel olarak açıklanamayan olayları ise paranormal, parapsikoloji, spritüalizm vs. gibi isimlerle adlandırıyoruz. Peki, şu an ki kabul ettiğimiz bilime alternatif bir bilim olabilir mi? Bu soruyu şöyle cevaplayalım: 2. Dünya Savaşını Nazi Almanyası kazansaydı şu an dünyanın yarısındaki okullarda Yahudi bilimi, diğer yarısında Nasyonal Sosyalist Bilimi(NSB) okutulacaktı. Nasyonal Sosyalist Bilimininde tezleri, kanunları, kuramları vardı. Hitler kendi döneminde bu bilim için; "Bir Kuzey Nasyonal sosyalist bilimi vardır ki, Yahudi liberal bilime karşı çıkmaktadır. Batıda benimsenmiş olan bilim, bozulması gereken bir tılsımdır." diyordu. Nasyonal Sosyalist Bilimi üç yıl içinde üç kalın kitap, halka yönelik kırk kadar daha basit kitap ve yüzlerce broşür olarak yayınlanmıştı. "Dünya Olaylarının Anahtarı" isimli bir de yüksek tirajlı, aylık bir dergi çıkartıyordu. Bu derginin bir broşüründe şöyle diyorlardı; "Hitler Yahudi politikacıları kovdu, İkinci bir Avusturyalı olan Horbiger de Yahudi bilim adamlarını kovacaktır.”
Nasyonal Sosyalist Biliminin savunucusu yüzlerce bilim adamı vardı ve her biri bu bilim için araştırmalar yapıyordu.  NSB’de şu an ki bilime ek olarak parapsikoloji, enerji, uzay araştırmaları, geçmiş yaşamlar vs. gibi konularda bulunuyordu. Bu bilimin önemli savunucularından Hans Horbirger’in ve H. S. Bellamy ‘nin tezleri Nazi Almanya’sından sonra bile milyonlarca kişi tarafından savunulmuştu. 1953' te yapılan bir araştırmaya göre Horbiger' in Almanya ve İngiltere' de çok fazla izleyicisi olduğu, sadece ABD' de bir milyondan fazla Horbigercinin bulunduğu, Londra' da ise H. S. Bellamy’nin önemli sayıda taraftara sahip olduğu görülmüştü.
1957' de İngiltere' de Horbigercilerin destekleyen "Üçüncü Göz" adında İngiliz Cyril Henry Hoskin tarafından kitap yayınlanmıştı. Kitabın yazarı İngiliz olmasına rağmen kendisinin Tibetli bir Lama olduğunu, ismininde Lobsang Rampa olduğunu iddia ediyordu, Rampa "İkinci Beden" isimli kitabında da çok detaylı bir şekilde hayattan bezmiş bir Avrupalı ile Astral planda beden değiştirdiğini iddia ediyordu. Bir görüşe göre Rampa, Hitler tarafından Tibet' e gönderilen Almanlardan biridir ve savaştan sonra orada kalıp, uzun süre sonra geri dönmüştür. İngiliz gazeteleri ve resmi istihbarat servisleri Rampa' nın kimliğini araştırmışlar fakat hiçbir şey bulamamışlardır. Rampa için iki şık ortaya çıkmaktadır. Ya iddia etiği gibi gerçek bir lamaydı ya da kendisine aktarılmış bilgileri anlatarak Horbigerci veya Nasyonal tezleri dile getirmekteydi. Şunu da eklemek gerek Rampa' nın açıklamaları Tibet konusunda uzman olan kimseler tarafından hiç bir zaman yalanlanmamıştır.
Peki, NSB’nin şimdiki bilimden farkı neydi? Bundan sonraki bölümde NSB’de şimdiki bilimden farklı olan konularından bazılarını ele alacağız:
Tabiki de NSB deyince akla gelen ilk isim Horbirger’dir. Horbirger’in Ebedi Buz Öğretisi ve genel kabul gören Oyuk Dünya(Hollow Earth) NSB’yi oluşturan kuramlardan başta olanlardı. Horbiger' in fikirleri Nietzche' nin felsefesi ve Wagner' in mitolojik görüşleri ile de uyumluydu.
Oyuk Dünya Kuramına ait ya da genel olarak kabul görmüş bazı görüşler şöyleydi:
- Atlantis ve Mu Kıtalarının batışlarından kurtulanlar bugünkü Himalaya Dağlarına sığınmışlar. Sonrasında iki ayrı yer altı şehri kurmuşlardır. (Sağ el yolunu izleyenler Agarta, karanlık yolu izleyenler Şamballa şehirlerini kurmuşlardır.) Burada yaşayanlar ruhani olarak bizden çok daha ileridedirler. Burada yaşayanlar  uzaydan gelen akıllı bir ırkın çocuklarıdır.
- Agarta ve Şamballa sakinleri daha sonraki dönemlerde insanlarla çok az iletişim kurarak günümüze kadar yaşamışlardır. Bu şehirler dünyanın aydınlık ve karanlık psişik merkezleridir.
- Bu üstatların yardımıyla Asya’nın ortasında bugünkü Gobi Çölünün olduğu yerde 3000-5000 yıl önce büyük bir uygarlık kurulmuştur. Bu uygarlık büyük bir felaketle yok olmuş ve bölge çöl olmuştur. İşte burada yaşayanlar Ari ırkın temsilcisidirler. (Bu yüzden Naziler bu bölgeyi ele geçirmeyi çok istemişlerdir.)
- Tibet ile Nazi Almanyası’nın kökeni aynıdır. Bu yüzden Tibet ile Naziler arasındaki ilişkiler 1943 e kadar sürmüştür. Sovyetler Birliği Berlin’e girdiğinde 1000 e yakın Tibetli ölüm gönüllüsüne rastlamışlardır. Thule Grubu bu ilişkileri yürütmüştür.
- Vril Örgütü enerji üzerine çalışmalar yapmıştır. Vril, günlük hayatımız sırasında çok az bir parçasını kullanabildiğimiz sonsuz enerjidir. Vril’e hakim olan kimse dünyaya hakim olur.(Roketbilimci Dr. Willy LEY Almanya’dan kaçtığında Vril Örgütünü deşifre etmiştir.)
- Dünya kısa bir süre sonra değişecektir. Yer altındaki efendiler yeryüzüne çıkacaktır. Onlarla anlaşabilirsek bizde onlar gibi olacağız, anlaşamazsak onlara köle olacağız.
- İnsanlar değişecektir. Yeni insan aramızda yaşayacaktır. Hatta bazıları şu an bile yaşamaktadır.(Nazi Almanyası zamanında İndigo ya da Kristal Çocukların adı Yeni İnsan’dı. Tek tük dünyada bulunmaktaydı. Danzig Hükümet Başkanı Rausching bu konuda şöyle demekteydi: “Yeni İnsan aramızda yaşıyor. Size bir sır vereyim. Ben onu gördüm.”)
-
Horbiger öğretisinin cevaplamaya çalıştığı üç temel sorun vardı; Ne yiz, nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz? Horbirger’in bu konudaki teorilerinden bazıları şöyleydi:
- İnsan büyük bir değişimin eşiğindedir ve tanrısal nitelikler kazanmak üzeredir.
- Tanrısal özelliklere sahip yeni insanın birkaç örneği dünyada yaşamaktadır. Bunlar zaman ve mekân sınırlarının ötelerinden gelmiş olabilirler.
- Dünyanın sahibi ya da korkunun kralı doğuda, gizli bir şehirde hüküm sürmektedir. Onunla kontaklar kurmak mümkündür. Onunla anlaşmaya varanlar Dünya'nın görünümünü değiştirecektir ve insanlığa anlam kazandıracaklardır.
- İnsanlığın bütün geçmişi buz ve ateş arasındaki savaşla açıklanabilir.
- Yıldızlar buz yığınlarıdır.
Bizler bugün okullarımızda bilimsel eğitim vermekteyiz. Bu eğitim 2. Dünya Savaşını Hitler kazansaydı çok farklı bir içerikle olacaktı. Ancak Hitler yenildi ve sonraki dönemde Yahudi Liberal Bilimi dünyanın tek gerçeği oldu. Bu gerçekliğin dışında sonuçlara ulaşan bilim adamları ya ciddiye alınmadı, ya alaya alındı, ya bilim dünyası tarafından dışlandı.
Bu yazımıza son verirken daha fazla okumak isteyenlere aşağıda Horbirger’e göre Dünyanın Tarihini de verelim dedik.
Sırlar Odası – Gök Türk
Kaynaklar:
http://gokturkramu.blogspot.com/2012/01/hitler-yasyor-olabilir-mi-agartha.html
Bülent Kısa, Kapadokya Ek Yazısı
Fenomen 31/32 Yeraltı Tünelleri

Horbirger’e göre Dünyanın Tarihi:
Bu güne kadar üç tane uydu, Dünya' ya çarpmıştır. Şimdiki uydumuz Ay' da Dünya' ya düşecektir ama bu seferki, öncekilerinden çok daha büyük olduğu için çok daha büyük felaketlere yol açacaktır. Bir Ay Dünya' ya düştüğünde ilk parçalanmadan oluşan halka, Dünya' ya düşüp, yer kabuğunu örtmektedir. Bu da her şeyi fosilleştirmektedir. Normal dönemlerde gömülen organizmalar fosilleşememekte, sadece çürümektedirler. Ancak bir uydunun düştüğü zamanlarda fosilleşme olabilmektedir. İşte bu yüzden jeolojik zamanları ayır edebiliriz. Buna göre Dünya' da dört büyük jeolojik dönem yaşanmıştır. Bugün dördüncü zamandayız.
Bir uydu yaklaştığı zaman, bir kaç bin yıl boyunca Dünya' ya çok yakın bir yörüngede olmakta bu da yerçekimini çok azaltmaktadır. Yaratıkların büyüklüğünü belirleyen şey çekim gücüdür. Bu yüzden, uydunun yakın olduğu dönemler, devleşme dönemleridir. Birinci jeolojik dönemde büyük bitkiler ve böcekler, ikinci dönemin sonunda Dinozorlar oluşmuştur. Ani değişimler olmamaktadır, çünkü kozmik ışınlar çok güçlüdür. Daha sonra ise dev insanlar oluşmuştur. (Tevrat'ın Tekvin bölümü devlerin dokuz yüz yıl yaşadıklarını anlatır.) Bunun sebebi ağırlığın olmamasından dolayı organizmanın geç yaşlanmasıdır. İkinci dönemin sonundaki felaketten ancak birkaç tür hayatta kalmış ve bunlar giderek küçülmüşlerdir. Üçüncü zaman Ay' ı yörüngeye girdiği zaman bize göre normal insanlar türemişlerdir.
Gerçek atalarımızla eski devler beraber yaşamışlardır. Atalarımıza uygarlığı öğretenler devlerdir. İnsanlara tarım, madencilik, sanat, bilim, metafizik bilgileri öğretmişlerdir. Bu dönem Altın Çağ olarak bilinen dönemdir. Bu dönem çeşitli mitolojilerdeki devler ve tanrıları, Mezopotamya' nın dev krallıklarını açıklamaktadır.
Ve sonra üçüncü dönem uydusu da yaklaşmış, çekime kapılan sular yükselmiş, insanlar ve devler en yüksek tepelere çekilerek bazı yeni merkezler oluştururlardır. Horbiger ve takipçileri buraları Atlantis olarak nitelendirmektedir. Horbiger' in İngiliz taraftarı Bellamy, yaptığı araştırmalarla Güney Amerika' da, And Dağlarında 4000 metre yükseklikle, 700 Km uzunlukta bir bölgede deniz tortuları bulunduğunu açıklamıştır. Bunun gibi araştırmalardan üçüncü zamanın sonunda ortaya kadar yükseldiği sonucu çıkartılmıştır.
O dönemin uygarlık merkezlerinden biri Titicaca gölü yakınlarındaki Tiahuanaco' dur. Bu kentin kalıntıları yüzbinlerce yıl öncesinden kalmadır. Daha sonraki uygarlıkların hiç birine benzememektedir. Horbigercilere göre orada devlerin izleri açıkça bellidir. Yine Horbiger' in taraftarlarından olan Alman arkeolog Kiss 1928 ile 1937 yılları arasında Tiahuanaco' da bir kapı incelemiştir. Kapının en az yüz bin yıl öncesine ait olması gerektiğini belirtmiştir. 10 ton ağırlığındaki kapının süslemelerinin üçüncü zaman astronomları tarafından yapılmış bir takvim olduğu ileri sürülmektedir. Bu süslemelerde uydunun görünür ve gerçek hareketleri, Dünya'nın da dönüşü göz önüne alınarak işlenmiştir. Bundan çıkan sonuç ta Tiahuanaco' nun üçüncü zaman sonunda devler tarafından kurulan bir deniz uygarlığı olduğudur. Tiahuanaco, aynı tipteki beş merkezden biridir. Orada aynı zamanda da büyük bir liman ve rıhtım kalıntıları da bulunmuştur. Diğer merkezlerin Yeni Gine, Meksika, Habeşistan ve Tibet' te olduğu anlatılmaktadır.
Meksika' da Tolteklerden kalan yazıtlarda, devlerin, üçüncü uydunun da yörüngesinin daraldığını ve zamanı gelince düşeceğini anladığı, sular alçalıp ve beş büyük merkezin ortada kalacağını yazdıkları, Dünya' nın geçmişinin anlatıldığı savunulmaktadır.
Günümüzden 150000 yıl sonra devler de uygarlıklarını kaybetmişler, yönettikleri insanlarda eski vahşi hallerine geri dönmüşlerdir.
Dünya 138000 yıl boyunca uydusuz kalmıştır. Uydusuz dönemlerde cüceler ve bazı önemsiz, küçük hayvanlar türemiş, son kalan devlerde bir krallık kurmuşlardır. Bu krallığın yeri 10' K ile 60' K enlemleri arasındaki olmuş adına da İkinci Atlantis denmiştir. And Dağlarındaki Atlantis ve çok sonra kurulan Kuzey Atlantik' teki ikinci Atlantis'tir. Platon' un bahsettiği de bu Atlantis' tir 12000 yıl önce günümüzün Ay' ı, Dünya' nın yörüngesine girmiş,  yeni felaketler olmuş, denizler kabarmış, Buzul Çağı bitmiş ve Atlantis batmıştır. Bu da kutsal kitaplarda anlatılan Tufan ve kıyamet olayıdır.

31 Mart 2013 Pazar

Kadim Şehirler - 4 : Baalbek (Lübnan)




Lübnan'ın Beka Vadisinde yer alan bu kadim şehir 1984 te UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. Bu şehri bir Fenike Şehri olarak nitelendiren bilim dünyası 20 metreden daha uzun 800 ton ağırlığındaki tek sütun taşların nasıl kesildiği ve taşınıp monte edildiği sorularını görmezden gelmektedir.


Sümer Metinlerinin keşfiyle birlikte bu şehrin Fenikelilerden çok daha öncesinde var olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Peki Sümer zamanlarında bu şehir hangi amaçla inşa edilmişti? Kim inşa etmişti? Bu teknolojiye sahip insanlar kimlerdi?


Baalbek Şehrinin 1,5 km yakınındaki bir taş ocağından kesilip taşınmaya hazır hale getirilen fakat bir nedenden dolayı     tapınağa taşınamamış bir sütun görüyorsunuz.


Taş ocağından kesilerek tapınakta kullanılmış bir taş sütun görüyorsunuz.


Bizlere göre ise Baalbek Şehri kadim zamanda dünyamıza gelen Annuakilerin bir uzay platformuydu. Aşağıdaki Fenike Sikkesinde taş platformun üstündeki şey son derece canlı bir şekilde betimlenmiştir. Bu geniş taş platform hala mevcuttur.


İniş Platformunun dayanak noktasını Ağrı Dağı olarak seçen Annuakiler 30. kuzey paraleline 45 derecelik açıyla uzanan bir iniş yolu çizmişlerdi. Uzay Limanı ise Sina Yarımadasının ortasındaki düzlükte, düşey çizgilerin 30. paraleli kestiği yerde inşa edilmişti. İniş koridorunun güneyi doğu uzunda Musa Dağıyla iki kutsal tepesi bulunuyordu. Eş uzaklıktaki kuzeybatı ucunda ise düz bir plato uzanıyordu. Sonradan iki yapay dağ yani Mısır Piramitlerinin yapılmasıyla iniş koridoru tamamlanmış oluyordu. Daha küçük olan üçüncü piramit ise test amaçlı yapılmıştı. Sfenks'in yüzü ise Sina Yarımdasındaki Uzay Limanına bakmaktaydı.


BK: Baalbek, GZ: Gize, SP: Sina Uzay Limanı JM: Kudüs




Sina Yarımadasındaki Uzay Limanı MÖ. 2023 te yok edildiğinden beri yukarıdaki düzlük belirgin şekilde görünmektedir. Bölgedeki bu yok oluşun yaydığı radyasyonun etkileri bugün bile fark edilmektedir.


İstanbul Arkeoloji Müzesinde Yer Alan Bir Annuaki


Gılgamış'ın Baalbek ziyaretinin resmedildiği bir tablo...





Modern İnsanın Açıklanamayan Tarihi




Modern İnsanın Açıklanamayan Tarihi

Dünyada insansı varlıkların ilk ortaya çıkışını bulunan fosiller 25 Milyon Yıl önce yıl öncesine dayandırmaktaydı.
Doğu Afrika’daki keşifler HOMİNİD İnsansı Varlıklarına geçişlerin yaklaşık 14 Milyon Yıl önce olduğunu söylemekteydi.
Homo Sınıfına girecek ilk varlığın ise yaklaşık 3 Milyon Yıl önce ortaya çıktığı düşünülmekteydi.
Gerçekten insan gibi olduğu düşünülen ilk varlık olan Gelişmiş Australopithecus’un Doğu Afrika’da yaklaşık 2 Milyon Yıl önce yaşadığı sonucuna ulaşıldı.
Homo Erectus’un ise 1 Milyon Yıl önce ortaya çıktığı sonucuna ulaşıldı.
Bundan 100 Bin Yıl önce ise Neandertal diye bir sit alanında daha ileri bir ilkel insan kalıntıları bulundu. Bu insana sit alanının adı verildi ve Neandertal olarak adlandırıldı.
Gelişmiş Australopithecus ile Neandertal İnsanı arasında yaklaşık 2 Milyon Yıl olmasına rağmen, bu iki grubun araç gereçleri olan keskin taşlar neredeyse aynıydı ve görünüşleri de birbirine çok benzemekteydi.
Derken aniden 35 Bin Yıl önce yeni bir insan ırkı, yani Homo Sapiens ortaya çıktı ve Neandertal İnsanı Dünya üzerinden açıklanamaz bir şekilde siliniverdi. Cro-Magnon diye adlandırılan bu modern insanlar bizlere çok benziyordu. Cro-Magnon İnsanı tahtadan ve kemiklerden araç-gereçler ve silahlar yapıyordu. Klanlar hainde yaşıyor, mağara duvarlarındaki çizimler derinlik ve sanatsal yaklaşım içeriyordu. Hilal şeklindeki bir Ana-Tanrıçaya tapıyor, ölülerini gömüyordu.
Cro-Magnon İnsanının çıkışının doğal seyirde olması gerekenden çok önce olduğu bilim adamlarınca kabul ediliyor ancak açıklanamıyordu. Araştırmalar tüm dünyada bu noktaya yoğunlaşıyordu. 2 Milyon yılda taşların keskinliği noktasında bir gelişme yaşanırken birden nasıl böyle ileri bir insan ortaya çıkıvermişti? Tüm bunlar anlamsızlığını korurken Swanscombe, Steinheim ve Monmaria Kazı alanlarında yeni bilgilere ulaşıldı. Cro-Magnon İnsanının; Cro-Magnon İnsanından 250 Bin yıl kadar önce Batı Afrika ve Kuzey Afrika’da yaşamış olan erken bir Homo Sapiens’den türediği anlaşıldı.
Bu buluş bilim dünyasını allak bullak etmeye yetmişti. Modern İnsanın Homo Erectus’tan 700 Bin Yıl sonra, Neandertal İnsanından 200 Bin Yıl Önce ortaya çıkmış olması mantık kurallarına uymuyordu. Ayrıca Homo Sapiens önceki primatlardan her yönüyle farklıydı. Bu kadar uzun ve yavaş evrimsel süreç içerisinde kesinlikle beklenmeyen bir değişimdi. Tabiri caizse bir gecede primattan(İslam’daki adı Nesnas) insana dönüşüm gerçekleşmişti.
Prof. Dobzhanksky bu gelişmenin aynı zamanda Dünya buzul çağını yaşarken yaşanırken olması karşısında da çok şaşkın olduğunu ifade etmiştir. (Prof. Theodosius Dobzhanksky-Mankind Evolving) Araştırmaları sonucunda Modern İnsanın fosil bakımından birçok soydaş akrabası olduğunu ama atasının olmadığı görüşünü bilim dünyasına sunmuştu. Kısaca Homo Sapiens birden ortaya çıkmıştı.
İnsanın taşları doğal biçimiyle kullanmaktan başka, yontup başka amaçlarla kullanmayı öğrenmesi 2 Milyon Yıl almıştı. Niçin şu an ki teknolojimize kavuşmamız 2 Milyon Yıl daha almamıştı? Şu anda bile Dünya’da ilkel yaşayan Buşmanlar gibi topluluklar mevcuttur. Bizleri Buşmanlardan farklı kılan neydi? İlkel kabilelerde daha uygar olmamız için hiçbir bariz sebep olmamasına rağmen şimdiki teknolojimizle Neandertal İnsanından 50 Bin Yıl sonra Ay’a insan gönderebiliyoruz. Normal süreçte Buşmanlar mı bizim gibi olmalıydı, biz mi Buşmanlar gibi olmalıydık?
Cro-Magnon İnsanı üzerine yapılan araştırmalar sonucunda bilim adamları ilk Homo-Sapiensin kuzeyde Ağrı Dağı ve Toroslar, güneyde Suriye’deki tepeler, doğuda Zargos Dağlarının arasındaki bölümde yer alan mağaralarda ortaya çıktığı konusunda hemfikirdi.
Bu mağaralardan biri olan güney sınırımıza yakın Şanidar Mağarasıydı. 44 Bin Yıl önce buraya sığınan bir aile heyelan altında kalmıştı. Prof. Ralph Solecki bu mağarayı keşfettiğinde aslında çok daha derin bağlantılarında kurulmasına sebep olacaktı. Mağarada katman üstüne katman bulundukça bölgedeki yerleşimin 100 Bin ile 13 Bin Yıl öncesine kadar gittiğini bulacaktı. Bu mağaranın en büyük keşiflerinden biri de insanlığın ilerleme değil aslında gerileme yaşadığıydı. Belirli bir standarttan başlayarak sonraki nesiller daha az gelişmiş bir seyir izlemekteydiler. 13 Yıl öncede insanlık o bölgeden aniden ayrılmak zorunda kalmıştı.
Bu tarihten sonra seri bir şekilde ilkel göçebe avcıları ve yiyecek toplayıcıları; çiftçilere ve çömlekçilere, şehir kurucularına, mühendislere, matematikçilere, gökbilimcilerine, yargıçlara, doktorlara, rahiplere dönüşüvermişti. Günümüzden 5800 yıl önce Sümerlerin ortaya çıkışı, yaşam standartları ise uygarlığın zirvesi kabul edilmişti. O günden sonra insanlık sürekli bir gerileme yaşanacaktı. Eski tabletlerde uzay haritaları bulunurken, Sümer Metinlerinde Güneş Sistemi kayıtlarına rastlanırken Orta Çağda “Dünya Dönüyor” diyenler asılacaktı.
Kısaca modern insanın günümüzden 300 Bin yıl önce doğal süreçten koparak birden ortaya çıktığı, 13 Bin yıl öncede ileri bir uygarlığa aniden sıçramış olduğu görülmektedir. 5800 Yıl önce ileri bir Sümer Medeniyeti yapılan kazılarda uygarlığın zirvesi olarak kabul edilirken ondan sonra gelen medeniyetlerde hep bir gerileme olduğu görülmektedir. Ta ki bir gün insanlık yeniden yükselişe geçti ve günümüz teknolojisine ulaştı… ( Gök Türk)
Kaynaklar:
http://www.tumblr.com/tagged/homo%20sapiens
http://laboratoryequipment.tumblr.com/post/14171335425/death-of-elephants-meant-rise-of-homo-sapiens
http://churchofcriticalthinking.org/missing_link.html
http://tolweb.org/Homo/16418
Zecheria Sitchin, 12. Planet