Eski çağların anıtları, piramitler, ziguratlar, büyük platformlar, megalit yapılar, takvim tapınakları, sütunları ayakta kalan harabeler ve yazıtların tamamına yakını toprak altından kazılarak çıkarılmıştır. Genellikle toprak altında kalmış yapıların toprağın üstüne çıkmış ipucu niteliğindeki minik parçaları arkeologlara yol göstermiştir.
M.S. 1850’lere gelindiğinde Mısır Piramitleri gibi tarihin her döneminde göz önünde bulunan yapıların sayısı çok azdı. Çivi yazısının çözülmesiyle insanlık tarihine ilgi duyulmaya başlandı ve Mezopotamya’ya arkeologlar akın akın gelmeye başladılar. Bu merak nedeniyle de birçok yer kazılarak eski yapılar ortaya çıkarılmış oldu.
Yazı olmasaydı, eski anıtlar belirlenemeyen yaşları, tanınmayan yaratıcıları ve bilinmeyen amaçlarıyla birer bilmece olarak kalacaktı. Mezopotamya kazılarında ortaya çıkan yapılarla Asur ve Babil medeniyetlerinin görkemi karşısında hayrete düşen arkeologlar için asıl büyük sorunlar, bu uygarlıkların yazılarını okuduklarında ortaya çıktı.
Sümer, Akkad, Asur ve Babil derken kayda alınan beş yüz bin tabletin büyük bir çoğunluğu kurallar ve kanunlar olsa da birçok alandaki verilen bilgilerle büyük bir uygarlığın daha önce kurulduğu netleşti. Daha da önemlisi bir asır süren arkeolojik keşiflere ve akademik araştırmalara göre günümüzde sahip olduğumuz uygarlığın temelleri Sümer’de atılmıştı. Burada, sanki yoktan var olmuşcasına yazılı bir dil ve edebiyat, krallar ve rahipler okulları ve tapınaklar, doktorlar ve astronomlar, matematikçiler, yüksek yapılar, kanallar, limanlar ve gemiler, kapsamlı tarım, ileri düzeyde madencilik, tekstilcilik; alım-satım ve ticaret, kurallar ve adalet, ahlak kavramları, kozmolojik teoriler, tarihsel ve tarih öncesi döneme ait kayıtlar ortaya dökülmüştü.
Tabletlerde verilen bilgilerin birçoğu kabul gördü çünkü günümüzde her yerde karşımıza çıkmaktaydı. Kabul edilmeyen kısımları ise Sümerlilerin Din.Gir olarak belirttikleri varlıkların yazıldığı kısımlardı. Din.Gir yani “Anunnaki” olarak adlandırdıkları bu varlıklara Yunanlar sonraki dönemlerde “Tanrı-Tanrıça” demişlerdi. Bu varlıklar kendi gezegenlerinden Dünya’ya gelmişler ve yeni evleri olarak Mezopotamya’yı seçmişlerdi.
Sümer, Akkad, Mısır, Asur, Babil, Olmek medeniyetlerinin megalit taşları kesme, taşıma ve birleştirerek daha büyük yapılar oluşturabilme teknolojisi zaten de o dönemlerde günümüz teknolojisinden daha ileri bir teknolojinin varlığını gösteriyordu.