Nanna (NAN.NAR'ın -"parlak olan"- kısaltılmışı), çağlar aşıp bize kadar, daha iyi bilinen Akkadca (veya "Samîce") adı Sin ile geldi. Dünya'da doğan ilk Anunnaki'dir. Ay tanrısı olarak bilinen Sin, Ningal ile evlenmiş ve ondan ikiz çocuk sahibi olmuştur. İnanna ve Samaş onun çocuklarıdır.
Enlil'i ile Ninlil'in ilk oğlu olarak Sümer'in en iyi bilinen şehir devleti UR ("şehir") üstünde hükümranlık ona verildi. Oradaki tapınağının adı E.GİŞ.NU.GAL ("tahtın tohumunun evi") idi. Nanna ve eşi NİN.GAL ("büyük hanım"), bu mekândan şehrin ve şehir halkının işlerini büyük bir iyilikle sürdürmekteydiler. Ur halkı ilâhi yöneticilerini büyük bir sevecenlikle anıyor, tanrılarına "Nanna Baba" ve benzer sevecen lâkaplar takıyorlardı.
Nanna'nın ambarlarında tahıl yok.
Tanrıların akşam yemekleri, tatsız;
büyük yemek salonlarında, şarabın ve balın sonu gelmiş...
Tapınağının ulu fırınında, ne öküzler ne koyunlar
hazırlanmakta;
Nanna'nın büyük Prangalar Yerinde:
öküzlere emirleri verilen yerde uğultu kesilmişsessizliği
çok büyük...
Öğütme taşı ve havan tokmağı hareketsiz...
Adak sandalları, adak taşımıyor artık...
Nippur'daki Enlil'e adak ekmeği getirmiyor.
Ur'un nehri boş, sandallar işlemiyor...
Kıyılarında yiyecek bitmiyor, uzun otlar sarmış.
"Rüzgâra karışan ağıllara", terk edilen ahırlara, giden çobanlara ve sürü güdenlere ağıt yakan bir diğer ağıt ise çok gariptir: Ur halkı tarafından değil, tanrı Nanna ve eşi Ningal tarafından yazılmıştır. Bu ve Ur'un düşüşü üstüne yazılmış diğer ağıtlar, sıra dışı bir olayın travmasını gözler önüne sermektedir. Sümer metinleri bizi, Nanna ve Ningal'in felâket tamamlanmadan hemen önce şehri terk ettikleri konusunda bilgilendirir. Bu dokunaklı biçimde tarif edilen, acele bir ayrılıştır:
şehrini seven Nanna,
şehirden ayrıldı.
Ur'u seven Sin,
artık evinde oturmadı.
Ningal..
düşman bölgesinden geçip şehrinden kaçarken,
aceleyle bir giysiye sarındı,
Evinden ayrıldı.
Anu'm, tanrılar kralı,
"Bu kadarı yeter" desen;
Enlil'im, ülkeler kralı,
hoş bir kader biçsen!
Ey beni doğurtan babam,
Ne zamana dek düşmanca bakacaksın
özür dileyişime?
Ne zamana dek?...
Sebebi olduğun bu eza çeken kalpte
bir alev gibi titreşenlütfen
dostça bakıver.
Sümer metinleri onun " Gök Sandalı"ndan hayranlıkla söz eder:
Baba Nannar, Ur'un Efendisi...
Muhteşemliği, Gök Sandalında olan...
Efendi, Enlil'in ilk oğlu.
Gök Sandalında yükseldiğinde,
Muhteşemsin.
Enlil elini süsledi
Kalıcı bir asayla,
Ur'un üstünde Kutsal Sandal'da yükseldiğinde.
Hem Sümer metinleri ve hem de arkeolojik bulgular, Sin ve eşinin Harran'a, birkaç nehir ve dağlık arazi tarafından korunan Hurri şehrine kaçtığını belirtmektedir. Şunu da belirtmek gerekiyor: İbrahim’in babası Terah'ın önderliğindeki klanı, Ur'u terk ettiklerinde, onlarda yönlerini Harran'a çevirmişlerdi; Vaadedilmiş Topraklar'a gitmeden önce orada uzun yıllar oturmuşlardı.
Ur her zaman için Nanna/Sin'e adanmış bir şehir olarak kalmasına rağmen, Harran onun için çok uzun bir süre mekân olmuş olmalıdır zira Ur'a benzetilerek inşa edilmiştir; tapınakları, binaları ve caddeleri neredeyse tamamen aynıdır. Andre Parrot [Abraham et son temps (İbrahim ve Çağı)] bu benzerlikleri "Haran kültünün Ur kültünün tam bir kopyasından başka bir şey olmadığına dair her kanıt mevcuttur" diyerek özetlemektedir.
Harran'daki -bin yıl içinde tekrar tekrar inşa edilen- Sin tapınağı elli yıldan fazla süren kazılar sırasında gün ışığına çıkarıldığında, buluntular arasında üstlerine çok ilginç bir kaydın kazındığı iki stela (bir olay anısına dikilen taş sütunlar) vardı. Bir Sin yüksek rahibesi olan Adadguppi tarafından dikte edilen bir kayıttı bu; rahibenin Sin'in bilinmeyen önceki bir zamanda dönüşü için nasıl dua ettiğini ve plânlar yaptığını anlatmaktaydı:
Sin, tüm tanrıların kralı,
şehrine ve tapınağına kızdı, ve Göğe çıktı.
Ayrıca kutsal taşın üstüne "Sin'e bir methiye" kazıdığını ve "bunu Sin'in imgesinin boynuna astığını" yazar. Sin'in bu taş mührü, eski zamanlardan kalma bir yadigâr olmalıdır, zira daha sonra "bunun o günlerde, düşmanın yaptığı imha sırasında yüzü tahrip edilmiş olan" olduğu belirtilir.
Asurbanipal'in hükümdarlığı sırasında doğmuş olan yüksek rahibenin kendisinin de kraliyet kanı taşıdığı düşünülmektedir. Sin'e başvurusunda, pratik bir "anlaşma" önerir: Rahibenin oğlu Nabonid'in Sümer ve Akkad'ın yöneticisi olmasına yardım etmesi karşılığında Sin'in güçlerini hasımlarına üstün gelmesi için geri alacaktı.
Tarihî kayıtlar M.Ö. 555'te, o sıralarda Babil ordularının komutanı olan Nabonid'in, arkadaşı olan subaylar tarafından tahta çıkartıldığını doğrulamaktadır. Bu işte, kendisine doğrudan Sin'in yardım ettiğini belirtir. Nabonid'in yazıtları bizi "ortaya çıkışının ilk gününde" Sin'in "Anu'nun silâhını" kullanarak göklere "bir ışık huzmesiyle dokunabildiğini" ve düşmanlarını aşağıdaki Dünya'ya düşürdüğünü söyleyerek bilgilendirir.
İşte o zaman Sin "Anu-grubunun gücünü" eline geçirebildi, "Enlil-grubunun tüm gücünü kuşandı ve Ea-grubunun tüm gücünü devraldı; böylece tüm Göksel Kudretleri kendi eline almış oldu." Böylece Sin "İlahî Hilâl" unvanını kazandı ve ününü sözde Ay Tanrısı olarak yaptı.
İğrenerek Göklere geri döndüğü bildirilen Sin, nasıl olmuş da Dünya'da böylesi beceriler sergileyebilmişti?
Sin'in gerçekten de "öfkeli emrini unuttuğunu... ve Ehulhul tapınağına geri dönmeye karar verdiğini" onaylayan Nabonid bir mucizenin gerçekleştiğini iddia eder. "Eski günlerden beri Ülkede meydana gelmemiş olan" bir mucizedir bu: Bir ilâh "Göklerden aşağı inmişti."
Bu Sin'in büyük mucizesiydi,
Meydana gelmemişti Ülkede,
eski günlerden beri;
Ülkenin halkı
ne görmüş, ne de yazmışlardı
Kül tabletler üstüne, sonsuza dek korumak için:
Sin,
tüm tanrıların ve tanrıçaların efendisi,
Göklerde oturan,
Göklerden aşağı inmişti.
Ne yazık ki, Sin'in Dünya'ya geri döndüğü yer ve tarzla ilgili ayrıntılar verilmemiştir. Ama Harran'ın dışındaki tarlalarda olduğunu biliyoruz; kendisine "eski ülke"den bir gelin bulmak için Kenan'dan gelmekte olan Yakup gördü ki, "yer üzerinde bir merdiven dikilmiş ve başı göklere ermişti; ve işte, onda Tanrı'nın melekleri çıkmakta ve inmekte idiler".
Nabonid, Nanna/Sin'e kudretini ve tapınaklarını geri verirken, aynı zamanda Sin'in ikiz çocukları olan IN.ANNA ("Anu'nun hanımı") ve UTU ("ışıldayan")'ya tapıncı da geri getirdi, tapınaklarını yeniden kurdu.
Kaynaklar:
Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü
Zecheria Sitchin Kitapları
Kaynaklar:
Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü
Zecheria Sitchin Kitapları
Tanrı Sin, Tanrı mı Tanrıça mı ?
YanıtlaSilve diyelim ki bir Sümer Tanrısına inanmak istiyorum, doğru tanrı, Tanrı Sin midir ? Değilse hangisidir. Teşekkürler
sin yani nanna geceyi dölleyendir. yani ay tanrısıdır.
YanıtlaSilsonrasında ne olmuş da ay tanrısı ay tanrıçasına dönüşmüş
YanıtlaSil