25 Eylül 2017 Pazartesi

Kudüs - Eriha Turu 4-5. Gün: 9-10 Eylül Cumartesi/Pazar


Dördüncü ve Beşinci Gün

Via Maris Turizm ile yaptığımız Kudüs-Eriha turunun dördüncü gününde dört ayrı şehre gidecektik ve erken kahvaltının ardından yollara düştük.

İlk durağımız yarım saatlik yolculuğun ardından Caesarea yani İsrail’deki Kayseri idi.


Günümüzde Rothschild ailesine ait bir şirket tarafından yönetilen bu özerk yerdeki antik limanı gezdik ve Haifa’ya doğru yola çıktık.


Yarım saatlik bir yoldan sonra dünyaca ünlü Bahai Bahçelerini otobüsten görünce hayran kaldık. Ufak bir tepecikten aşağıya kadar bir kemer gibi uzanan bu bahçeler göze çok hoş gelen simetrisiyle otobüsteki herkesi adeta büyülemişti. 


Biraz sonra otobüsümüz bizi tepeye çıkardı ve o bahçelerin içinde gezme fırsatı bulduk. 


Bu eşsiz deneyimin ardından bize özel hazırlanan öğlen yemekleri için Bahai’deki yerel bir işletmeye geçtik. 


Karnımızı doyurduktan sonra sıradaki şehir Akka’ya doğru yola çıktık. Bugün Müslüman Arap, Dürzi, Hıristiyanlar ile Yahudiler'in birlikte yaşadıkları bir şehir olan Akka vaktiyle Tapınak Şovalyelerine hizmet etmiş.


Akka’da otobüsten indiğimizde bir grup Cezzar Ahmet Paşa Camisini ziyaret etti. Cezzar Ahmet Paşa’yı bizler çok iyi tanımasak ta yabancılar çok iyi bilmekte çünkü Napolyon’u yenen ender komutanlardan birisi. Hatta cami ziyaretinden sonra bize izletilen kısa tanıtım videosunda Cezzar Ahmet Paşa ile Napolyon’un mücadelesi esprili bir şekilde gösterilmekte ve son sahne de Cezzar Ahmet Paşa, Napolyon’un kıçına bir tekme atmakta.


Akka’ya gelen Osmanlılar önceki şehrin üstüne ikinci bir şehri inşa etmişler. Bu yüzden her yapılan kazıda alttaki şehir kalıntılarına rahatlıkla ulaşılabiliyor. Eski çağlardan kalma gibi görülen Akka çarşısından geçerek eski şehir kalıntılarına ulaştık. 


Burada söylemeden geçemeyeceğim hayatımda gördüğüm en pis çarşıydı ve birbirine karışmış yağlı et kokuları içindeki yolculuğumuz bize eziyet oldu. Çarşının son kısmında Türk Çarşısı vardı ve orası temiz olduğu için mola verdik. 


Molada bazılarımız lokal biranın tadına baktı ve sonra yolumuza devam ettik. Yürüyüşün sonunda kalıntılara ulaştık ve yer altındaki eski şehre indik. Hospitaller ve Tapınak Şovalyelerinden kalan yapıların içinde gezmek hoş bir deneyimdi. 


Dönüş yolu yine çarşının içinden geçiyordu ve hızlı adımlarla otobüse ilerledik.

Son durağımız israil’in en modern kenti Tel-Aviv’e bir saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık. Çok fazla vaktimiz yoktu o yüzdende otobüsten inmedik ama şunu itiraf edeyim ki Tel-Aviv sahillerinde bir saat bile olsa yüzme molası vermeliydik. İkinci gezimizde sanırım bu olacaktır. Rothschild Bulvarından geçerek akşam yemeğine yetişebilmek için Kudüs’e doğru yola çıktık.

Akşam yemeğinden sonra son gün Kudüs gecelerine akalım dedik ama pek akacak bir yer bulamadık desem doğru olur. Barlar sokağı olarak bilinen yeri pek beğenmedik ama yine de bir şeyler içerek otele doğru yürüdük.


Beşinci günün sabahında bir grup arkadaşımız Kubbet-üs Sahra ve Mescid’i Aksa için sabah erken saatte Tapınak Tepesine gittiler. Çok sakin bir ortamda yakaladıkları içinde ilk olarak gayrimüslimlere yasak olan ve normalde çok kalabalık olan Kubbet-üs Sahra’nın içindeki asılı kaya yani Muallak taşının altına girmişler. Sadece bizim arkadaşlarımızın içeride bulunduğu anda elektrikler kesilmiş ve bir dakika boyunca karanlıkta kalmışlar. Enerjiyi çok yoğun hissettikleri bu anlardan sonra elektrik geri gelmiş. 


Bu özel anlardan sonra otelimizden ayrıldık ve Kudüs Müzesine gittik. Ürdün'deki Tell-Ghassul kazı alanında bulunmuş olan ve Son Çağrı Anunnakilerle Temas Kitabımında kapak resminde kullandığım onikibin yıllık duvar resminin rekonstrüksiyonunu Kudüs müzesinde görmek hoş bir deneyim oldu.


1,5 saatlik çok özel turumuzdan sonra havaalanına gitmek için yola çıktık. Havaalanında İsrail polisinin çok ilginç sorularıyla karşılaştık ama rehberimiz Ruti Bahar çok güzel bir şekilde cevaplar verdi. Yine tur boyunca bizimle olan ve herkese destek olan rehber arkadaşlarımız Şelal Ekinci ve Ulunay Poyraz sayesinde bu bölümü kolaylıkla geçtik. Sonunda yemyeşil ülkemize doğru uçuşa geçmiştik ve herkesin yüzü gülüyordu.



Via Maris Turizm sahibi Neslişah Cevahir'e her bir anı kalite kokan bu tur için çok ama çok teşekkür ediyorum. Yine turumuza katılan çok değerli dostlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

22 Eylül 2017 Cuma

14-15 Ekim 2017 Assos-Truva-Kaz Dağları Gezimize Bekliyoruz



14-15 Ekim Assos-Truva-Kaz Dağları gezimiz için son başvuru tarihi 22 Eylül Cuma. Geziye katılmak isteyenlerin bu tarihe kadar Neslişah Cevahir Sağınçile iletişime geçmelerini rica ediyorum...

Gök Türk ile Mısır'ın Gizemli Tarihi Gezisi (24 Ocak - 2 Şubat Sömestr Tatili)



Enlil Klanına ait Kudüs'ten sonra şimdi de Enki klanına ait Mısır'a gidiyoruz. Biliyorsunuz benim turlarım kültür turlarından farklı olarak belli bir amaç doğrultusunda yapılıyor. Araştırmalarım sonunda belirlediğim özel lokasyonlar, anunnakilerin özel enerjileri ve onlardan kalan kanıtların olduğu yerler seçiliyor. Kalan zamanlarda da her gezi turunda var olan yerler ekleniyor. İşte bu gezimizde de farklı olarak gideceğimiz ve diğer turlarda bulunmayan ilk yer Yusuf'un Mühendislik dehası Moiris Gölü




Ek olarak Hatşepşut Tapınağı ve girebilirsek en özel inisiye odası Kraliçe Odası olacak... Sömestr tatilindeki 10 Günlük Mısır turumuzda bizimle birlikte olmak isteyenler Neslişah Cevahir Sağınç ile iletişime geçebilirler... Bekle bizi Ra, Hathor, İsis, Thot...

1.Gün 24 ocak çarşamba
MS 738 Egypt Air uçağıyla saat:14.00 de İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan Kahire’ye hareket ediyoruz. Kahire’ye indikten sonra da otelimize yerleşiyoruz.
2.Gün 25 ocak Perşembe : Giza Piramitleri – Kahire Müzesi
Kahvaltının ardından piramitleri gezeceğiz. Büyük Piramit, Kefken, Menkara Piramitleri ile Sfenks’i ziyaret ediyoruz. Öğle yemeğinin ardından da Kahire Müzesi’ne gideceğiz. Akşam yemeği için otelimize dönüyoruz.
3.Gün 26 ocak Cuma:Karun gölü-Bahr Yousef-Hawara Piramidi
Kahvaltının ardından, Karun gölüne hareket ediyoruz. Bahr Yusuf(Yusuf’un Su Yolu), Karun Gölü üzerinde tekne gezisi, Hawara Piramidi. Yusuf’un yedi yıllık bolluk döneminde bir kanal yaparak yapay bir göl oluşturduğu ve tahıllardan ziyade suyu depoladığı üzerine bir çok görüş bulunmaktadır. İşte bu Bahr Yusuf(Yusuf’un Su Yolu), suyu dağıtan Hawara Piramidini ve bu yapay gölün havzasını göreceğiz.
4.Gün 27 ocak Cumartesi:4: Memphis-sakkara-imhotep müzesi-red piramit
Kahvaltının ardından bavullarımızla otelden ayrılıyoruz, Memphis-sakkara-imhotep müzesi-red piramit gezilerimizi yapıp saat 19:30’da bizi Luxor’a götürecek yataklı trene yerleşiyoruz.Akşam yemeği trende.
5.Gün 28 ocak pazar: Luxor-Dedara-Abydos
Sabah kahvaltısı trende ve Luxor’a varıyoruz.Abydos’a gidiyoruz ve 2. Ramses’in babası 1. Seti’nin tapınağını ziyaret ediyoruz. Abydos’ta meşhur helikopter, denizaltı hiyeroglifleri var. Abydos’tan sonra Denderah’a Hathor’un Tapınağı’na gideceğiz. Meşhur elektrik ampülleri burada, ayrıca duvarlarında hiçbir tapınakta olmayan semboller ve garip şekiller var. Akşam yemeği ve konaklama için otelimize yerleşiyoruz.(isteyenler bugün extra ücret ödeyerek Kral seti’nin mezarını gezebilirler)

6.Gün 29 ocak pazartesi:Karnak tapınağı-Luxor tapınağı
Kahvaltının ardından otelden ayrılıyoruz .Luxor ve Karnak tapınaklarını ziyaret edip 4 gün sürecek Nil Nehri gezimizi yapacağımız 5* gemiye yerleşiyoruz.Akşam yemeği ve konaklama gemide
7.Gün 30 ocak salı: Krallar vadisi-hatshepsut tapınağı-Medinat habu-tutan khamun mezarı
Gemide kahvaltı ve ardından krallar vadisi,ilk ve tek kadın firavun Hatsepsut tapınağı, aslan Tanrıça Sekhmet’in tapınağı Medinat Habu ve Tutankhamun mezarını ve Tanrı Khnum tapınağını ziyaret edip,Esan tapınağını gezip akşam yemeği ve konaklama için gemiye dönüyoruz.
Gemimiz gece boyunca Edfu’ya doğru hareket ediyor.
(isteyenler bugün extra ücret ödeyerek Kraliçe Nefertati mezarını gezebilirler)
8.Gün 31 ocak Çarşamba: Horus tapınağı-KomOmbo-Sobek&Horus tapınağı
Kahvaltının ardından Edfu’da bulunan Horus tapınağını ziyaret edip gemiyle KomOmbo’ya hareket ediyoruz.Öğle yemeği gemide. Ardından,zamanında Mısır’ın şifa merkezi olan Sobekh ile Horus’un ortak tapınağını ziyaret ediyoruz.
9.Gün 01 şubat Perşembe:Aswan-Elephantine-Nübye Köyü
Kahvaltının ardından Aswan’ın meşhur büyük barajını ve Bitmemiş Obelisk’i görüyoruz. Ardından da Mısır’ın en güzel noktalarından birisine, Tanrıça İsis’in Philae’deki tapınağına gidiyoruz. Tapınak ada üzerinde kurulu olduğu için Nil nehri üzerinden teknelerle ulaşıyoruz.Öğle yemeğinin ardından Nil Nehri’nin Nübye Köyü’nü ziyaret edeceğiz.Elephantine ,Kıtchener adası ve Aga Khan mozelesini gezip akşam yemeği için gemiye dönüyoruz.
Gün 10: Aswan
Uçağımız sabah 5:30’da Aswan’dan kalkıyor. Kahire aktarmalı olarak dönüyoruz.

Yolculuğumuz TURSAB belgeli Viamaris Turs&Travel firmasıyla gerçekleşmektedir
Ücrete dahil olanlar-Tüm yemekler-Otobüsle ulaşım hizmetleri-Kahire’de 3 gece 5* Le Meridien Pyramid otelde tam pansiyon konaklama-Kahire/Luxor yataklı tren ile seyahat-1 gece 5* Mercur Luxor Hotel’de konaklama-5* Nil turu gemisinde 4 gece tam pansiyon konaklama-gezi ücretleri-türkçe rehberlik hizmetleri-seyahat sigortası
Ücrete dahil olmayanlar:İstanbul/Kahire gidiş dönüş uçak bileti.Aswan/Kahire uçak bileti.(Egypt air sitesinden alınıyor,410 usd civarında).Vize ücreti 25 usd-bahşişler 70 usd-yurt dışı çıkış ücreti 15 tl-kral seti mezarı ve kraliçe nefertati mezar ziyaretleri(en az 10 kişinin katılımıyla gerçekleşecek,yaklşık 50 usd)-otelde şahsi harcamalar-yemeklerde alınacak içecekler.

18 Eylül 2017 Pazartesi

Kudüs - Eriha Turu 3. Gün: 8 Eylül Cuma


Via Maris Turizm ile yaptığımız Kudüs-Eriha turunun üçüncü günü bir önceki günün aksine otobüs yolculukları ile geçecekti. Bu yüzdende sabah erken kalkarak kahvaltımızı yaptık ve 7.30 gibi Eriha yollarına düştük. Otobüsün camlarından çıplak dağları seyrederken rehberimiz Ruti’nin İsrail’deki siyasi ve sosyal sistem hakkındaki verdiği bilgileri dinledik. Ruti; A Bölgesi, B Bölgesi, C Bölgesi, Dürzi Köyü vs derken kontrol noktasından geçerek Filistinlilere ait Batı Şeria bölgesine geçtik.

Bu topraklarda Filistin plakalı araçları bolca görmeye başlayınca rehberimize neden Kudüs’te bu araçları göremediğimizi sorduk. Filistin Hükümetinin bulunduğu Ramallah ile diğer Filistin şehirleri arasında gidip gelen bu araçların anlaşmalar gereği Kudüs’e girme durumları yokmuş. Bir süre sonra otobüsümüz çöl gibi bir yerde yol kenarına yanaştı ve Ruti bu noktanın deniz seviyesi olduğunu söyledi.



Ölüdeniz deniz seviyesinden yaklaşık 350 mt aşağıdaydı ve biz bu noktada bol bol resim çektirdikten sonra otobüse binerek yolumuza devam ettik. İlk hedefimiz Şeria Nehriydi ve bunun için Ürdün sınırına gitmemiz gerekiyordu. Sağımız ve solumuzdaki mayın tarlalarının arasından geçip kontrol noktasına geldiğimizde tekrar İsrail askerlerini gördük. Güvenliği de geçince Şeria Nehrindeki Hristiyan kafileleriyle karşılaştık. 


İsa’nın ilk kez Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edildiği bu yerde Hristiyan hacılar özel kıyafetler giyerek vaftiz ediliyordu. Bize mi denk geldi bilemem ama alandaki Afrikalıların çokluğu dikkatimizi çekti. 


Rehberimizin verdiği bilgilerden sonra ben de grubumuza Gılgamış ile Siduri’nin burada karşılaştığını, İlyas’ın gökyüzüne buradan alındığını, İsrailoğullarının Yeşu başkanlığında İsrail’e girişlerinin buradan yapıldığını anlattım. Verilen bilgilerin ardından bende dahil bir çok arkadaşımız ayaklarıyla Şeria Nehrine girdi. Alandan ayrılırken İsrail’in kadın askerlerinden biriyle fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik.


Günün ikinci durağı Dünya’nın en eski yerleşim birimi olarak kabul edilen Eriha’ydı. Anunnakilerinde bizzat yaşadığı bu şehir diğer çoğu turun güzergahında yoktu. Bizler ise Via Maris Turizm sayesinde bu ilginç şehre rahatça girebildik. İzlediğimiz tanıtım filminin ardından sit alanını gezdik ve hemen yandaki Filistinli tesislerden hurmalarımızı aldık. Yol boyunca cezaevi gibi çevrelenmiş Yahudi evleri dikkatimizi çekti.


Sonraki durağımız Ölüdeniz yani Türkiye’de Lut Gölü olarak bildiğimiz yerdi. Tuz oranı bakımından dünyanın üçüncü sırasında yer alan bu gölde suyun altına batamayacağımız söylenmekteydi. Büyük bir heyecanla hemen göl kenarındaki tesise girdik ve mayolarımızı giyip soluğu gölde aldık. 


Göl son elli yıldır geri çekilmekteydi ve önceki iskele gölün şimdiki seviyesinden çok yukarıda kalmıştı. Göl kenarındaki çamurdan bir çok kozmetik ürün yapıldığını duyunca kafilemiz önce çamur banyosu yaptı ardından da göle girerek serinledi. Gerçekten de suyun altına batmak imkansızdı. Yüzenlere baktığımızda sanki hepsinin altında şişme yatak varmış hissi uyanmıştı bizde. 


Keyifle geçen bir saatin ardından öğlen yemeğimizi de yiyeceğimiz ve Ölüdeniz Yazmalarının bulunduğu Kumran Mağaralarına doğru yola çıktık. Kumran Mağaralarındaki dinlenme zamanından sonra Masada Dağına otobüsümüz yolculuğuna başladı. Dikkatimizi çeken önemli noktalardan biri de yol boyunca benzin istasyonları ya da dinlenme tesislerinin olmamasıydı. Ölüdenize paralel giden yolun bir kısmında yine İsrail askerleri tarafından durdurulduk çünkü Batı Şeria’dan ayrılıp İsrail topraklarına giriyorduk.


Masada Dağına geldiğimizde bizi bekleyen teleferiğe binerek tepedeki kaleye çıktık. Roma döneminde yapılan ve sonra Yahudilerin yerleştiği bu kale İsrailliler için bugün bile çok önemli bir yer. Bin kadar Yahudi burada üç yıllık Roma kuşatmasının ardından köle olmamak için toplu intihar etmiş. 


Kalıntıları gezip tekrar teleferikle aşağı indikten sonra 4000 yıl önceki nükleer savaşın izlerini takip etmek için Ölüdeniz’in daha da güneylerine doğru yola çıktık. Bu kısım standart turların hiç birinde bulunmamaktadır. Maalesef ki Ein Bokek’e kadar gidebildik daha da güneye gidemedik. 


Bizim amacımız daha da güneye gidip, İsrail Nükleer Araştırmalar Merkezinin önünden geçip, ibrahim’in yaşadığı Beer Sheva’ya uğramak ve farklı yoldan Kudüs’e geri dönmekti ancak Arap şöförümüz bu yoldan çok korktuğu için gidemedik. Neden korkulduğuyla ilgili sağlıklı bir açıklama alamadık ama gittiğimiz yoldan geri dönmek gerekiyordu ve akşam yemeğine yetişmek için Ein Bokek’ten geri döndük. 


Ölüdeniz boyunca yaşanan nükleer savaşı mikrofonla anlattık, resimler çektirdik ve oteldeki akşam yemeğimizin ardından ufak birde seminer verdik.

14 Eylül 2017 Perşembe

Kudüs - Eriha Turu 2. Gün: 7 Eylül Perşembe



Via Maris Turizm ile yaptığımız turun ikinci gün planında sadece Kudüs vardı ve uzun bir yürüyüş günü bizi bekliyordu. Otobüsümüze atlayarak ilk ziyaret yeri Falih Rıfkı Atay’ın üzerine kitap yazdığı Zeytin Dağı’na gittik. Zeytin Dağı’ndan karşıya bakıldığında Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Tapınak Tepesi görülüyordu. Birazcık manzara keyfinin ardından taş mezarlara paralel bir yoldan aşağıya doğru yürüyüşe geçtik. Orada bizi bekleyen üç adet kiliseyi ziyaret ettik; Rusların Mary Magdalene, Yükseliş Kilisesi ve Bahçesindeki İsa’nın zeytin ağaçlarından çıkan zeytinyağını direk Vatikan’a yollayan Gethsemane Kilisesi…



Kilise ziyaretlerimizin ardından aşağıda bizi bekleyen otobüsümüze binerek asıl gideceğimiz yere, Tapınak Tepesine doğru yola çıktık. Hepimizi hoş bir heyecan kaplamıştı ve kısa bir yoldan sonra Şam Kapısından içeri girdik. İsa’nın Çile Yolundan geçerken sağda solda satılan dikenli taçlar ve kocaman bir haç taşıyan Hristiyan kafile dikkatimizden kaçmadı. Hıtta yani Günah Kapısındaki İsrailli askerlerin kimlik kontrolü sonrası dev platforma adımlarımızı attık.



Tapınak Tepesi:

Tapınak tepesi yatay, biçimi hafifçe bozuk dikdörtgen bir taş platformla örtülüydü ve platformun boyutu yaklaşık 500x300 metreydi. En ilginci ise Moriya tepesinin doğal kaya yatağı kuzeyden güneye doğru hayli eğimliydi ve bu yüzden de tapınağın düz olabilmesi için büyük bir dolgu harekâtı gerekmiş olmalıydı. Ancak böylesine büyük bir dolgu harekâtı ile ilgili hiç bir kutsal kaynakta bilgi verilmemişti. Peki, bu platformu inanılmaz bir matematik bilgisiyle böyle büyük bir dolgu harekâtını kim yapmıştı? 


Bu arada Tapınak tepesi 1967 İsrail-Arap Altı gün savaşından sonra İsrail idaresine geçmiş. Ancak İsrail Hükümeti tapınak platformunu ve bunun üstündeki yapıları idare etmesi konusunda Müslüman vakıfları yetkilendirmiş. Yani o tepede yetki sadece Müslümanlardaydı. Bu özel platforma adımlarımızı atıp karşımıza baktığımızda Kubbet-üs Sahra tüm ihtişamıyla orada duruyordu.




Kubbet-üs Sahra:

Halife Ömer tarafından M.S. 691 yılında bu kutsal kayanın üzerine inşa edilen Kubbet-üs Sahra, 1943’te Ürdün tarafından onarılarak bugünkü görünümünü almış. Üstünü ünlü yaldızlı kubbenin kapattığı sekiz köşeli bir bina olan Kubbet-üs Sahra, tapınak tepesi platformunun genelinden bir kaç metre yükseklikteki, taş döşeli bir platform üstünde bulunmakta. Hayranlıkla baktığımız bu yapının içine girmek için adımlarımızı hızlandırdık ve sonunda ortadaki kayanın olduğu yere gelebildik.

Kubbet-üs Sahra’nın iç kısmı Arapça temel taşı anlamına gelen es-sahra adıyla bilinen kutsal kayayı çevreleyen etkileyici sütunlarıyla renkli bir yapıydı. Tam ortasında bulunan kutsal kayanın çevresindeki zemin ayak seslerini emmek için halılarla örtülüydü. Kutsal kayanın çevresine ahşap korkuluklar ve parmaklıklar eklenmişti. Buna rağmen bazı yerlerden ellerimizi sokarak taşa dokunabiliyorduk.

Kutsal kaya 15x12 metre ölçülerinde toprağın üstüne çıkmış kocaman bir kayaydı. Üzerinde pürüzsüz düz satıhlar ve nişler sağlayan çeşitli biçimlendirmeler ve kesmeler bulunmaktaydı. Aslında Jeolojik açıdan altta uzanan doğal kayanın, taş platformun yüzeyinden 1,5-2 metre yükselti yapan yüzü olan bu kaya “Havada Asılı Kaya ya da Muallak Taşı” olarak bilinmekteydi. Gerçi kabul etmek gerekir ki bu kaya pek çok açıdan sıra dışı bir yükseltiydi. Görünen yüzü değişen derinlik ve boyutlarda olan dikdörtgenlerle ve uzunlamasına, dikey ve yatay oyuklar ve haznelerle etkileyici derecede bir hassasiyetle kesilip şekillendirilmişti.

Pek çok kaynağa göre ahit sandığı bu kayanın yüzeyine uzun düz kesiklerin ve diğer oyukların yapıldığı yere yerleştirilmiş, İbrahim peygamber burada sınanmış, Ahit sandığı burada korunmuş, Miraç ve İsra olayı burada meydana gelmiş.

İçi boş olan bu kayanın alt kısmına inen bir merdiven gördük. Bu merdivenden aşağıdaki mağaraya inilmekteydi ve kutsal kayanın altı bu mağaranın tavanını oluşturmaktaydı. Aşağı indiğimizde gördük ki zemin yine üstteki gibi halılarla kaplıydı. Orada sekiz uçlu yıldız sıra dışı bir siyah taş üzerine büyük bir incelikle işlenmişti ve buraya ilk mihrap denilmekteydi.


Biz girdiğimizde taşlara çokça dokunduğumuz için Müslüman görevliler tarafından uyarıldık burada ama gülümseyerek söylüyorum ki yılmadık. (Son gün sabahın ilk saatlerinde giden arkadaşlarımız orayı bomboş yakalamış ve taşlardaki enerjiyi en derinden hissetmişler. Hatta o an elektrik gitmiş 1 dk boyunca karanlıkta kalmışlar.) Rahatlıkla diyebilirim ki bu noktada inanılmaz bir enerji çıkışı bulunmakta. Ayrıca bu mağaranın daha da alt kısımları bulunmakta ancak bu alt kısımlarda ne olduğu veya boşluğun nereye gittiği iyi saklanan bir sır. İsraillilerin bu bölgeye girişi yasak olmasına rağmen radarlar ve sonar teknolojisiyle bu iç mağaranın altında kocaman bir boşluk olduğu belirlenmiş. Kim bilir belki de Ahit Sandığı hala oralarda bir yerde duruyor...

Mescid-i Aksa

Platformun güney ucunda Halide el Velid tarafından M.S. 8. Yüzyılda yapılan Mescidi El-Aksa Camisi bulunmaktaydı. Kubbet-üs Sahra’dan Mescid’i Aksa’ya giden yoldaki muhteşem enerjiyi en derinden hissettik sonra da camiye giriş yaptık. Bu sırada bir yaşlı bizim gruptan bir kadın arkadaşımızın kıyafetini beğenmedi ama sorunu hallettik ve yolumuza devam ettik.


Ziyaretlerimizin ardından çarşıdan geçerek öğlen yemeğimizi otantik bir mekanda yedik ve ardından Kudüs turumuz başladı. Akşam saatine kadar Müslüman Mahallesi, Yahudi Mahallesi, Hristiyan Mahallesi, Ermeni Mahallesi ve farklı mezhep kiliselerini ziyaret ettik.


Son gittiğimiz İsa’nın çarmıha gerildiği Kutsal Kabir Kilisesi çok etkileyiciydi.


Akşam olduğunda ise bir grup arkadaşımız ışık gösterisine giderken diğer grup Kudüs’ün arka sokaklarında yürümeyi tercih etti. Gece olduğunda ise ortalama atılan 20 000 adımın yorgunluğu üzerimizdeydi ve sıcak bir duşun ardından yataklarımız bizi bekliyordu.

13 Eylül 2017 Çarşamba

Kudüs - Eriha Turu 1. Gün: 6 Eylül Çarşamba



Via Maris Turizm ile bir hayalim daha gerçek oldu. 6 Eylül Çarşamba Sabiha Gökçen Havaalanında toplandığımızda sadece beni değil geziye katılan herkesi büyük bir heyecan kaplamıştı. Çünkü yirmi kişilik ekiple üç büyük dinin ve sayısız tarikatın kutsal saydığı, tarihinde 2 kez yakılıp yıkılan, sayısız işgal geçiren Kudüs’e gidiyorduk.

Uçak saatinden üç saat önce alandaydık ve havaalanı güvenlik kontrollerine ek olarak birde İsrail güvenliği tarafından kontrol edildik. Sonunda uçağa bindik ve iki saatlik yolculuğumuzun ardından Tel Aviv Ben Gurion havaalanına indik. Güvenlik kontrollerinin ardından bizi bekleyen rehberimiz Ruti Bahar tanışarak bizi bekleyen otobüsümüze hareket ettik. Arap şoförümüzün 1 dolar karşılığında su sattığı anons edildiğinde ücret biraz pahalı geldi bana ancak sonraki günlerde görecektik ki İsrail çok pahalı bir ülkeydi. Para birimi olan Şekel ile Türk Lirası aynıydı yani 1 Lira ile 1 Şekeldi fakat aklınıza gelebilecek her şey Türkiye’deki fiyatın en az 2,5 katıydı.

Tel Aviv ile Kudüs arasında giderken rehberimiz bize İsrail-Arap Altı Gün Savaşları hakkında bilgi verdi. Kudüs’e ilk girdiğimizde otobüsün camından Filistinli ve İsrailli insanlara ilgiyle bakıyorduk. Sonunda ilk ziyaret yerimizdeydik; Davut Şehri ve Hezekiah Tüneli



Hezekiah Tüneli:

2700 yıl önce yaşanan Asur kuşatmasında şehre gizlice su sağlamak amacıyla yapılan bu tüneli çıplak ayaklarla geçme niyetindeydik. Fikrimizi söyleyince rehberimiz bu isteğimiz karşısında çok şaşırdı. Çünkü bu tünele başka tur grupları zaten gelmiyormuş, gelen olsa da içine girmiyormuş. Ancak onunda tur sonunda söylediği gibi biz çok ilginç ve özel bir gruptuk. Kendisinde dar alan fobisi olduğundan bize başka bir rehber buldu ve Hezekiah Tünelini grubun yarısıyla birlikte dizlerimize kadar ıslanarak geçtik. 



Grubun diğer yarısı ise kuru tünelden geçti. Ayaklarım buz tutarken sırtımın terlediğini çok iyi anımsıyorum. Yürüyüşün sonuna doğru tüneli kazan işçiler tarafından yazılmış sonradan İstanbul Arkeoloji Müzesine getirilmiş Siloam Yazıtının bulunduğu yeri gördük. Tünelin sonundaki ışığı görünce aklıma Asur kuşatmasının nasıl bittiğini anlatan Yeşeya Kitabının ilgili satırları geldi:

“RAB'bin meleği gidip Asur ordugahında yüz seksen beş bin kişiyi öldürdü. Ertesi sabah uyananlar salt cesetlerle karşılaştılar.”

Notre Dame of Jerusalem’de yediğimiz öğlen yemeğinden sonra otelimize Kudüs’ün en iyi otellerinden Grand Court Hotel’e yerleştik. 17.45’te ise Ağlama Duvarı ve altındaki mahzen ziyareti için hareket ettik.



Ağlama Duvarı:

Yahudilerin, Süleyman'ın Kudüs’te yaptırdığı tapınaktan kaldığına inandıkları ve kutsal kabul ettikleri bu duvarın önüne geldik. Tapınağın yıkılışına ağıt yakmak için gelenler nedeniyle "ağlama duvarı" olarak adlandırılan bu duvarı şimdilik es geçtik çünkü mahzenler için randevu saatimiz yaklaşıyordu. Ağlama duvarının altındaki 13 taş dizesinden oluşan ve sonradan tünel şeklini almış olan bu özel yere sadece randevuyla girilebiliyordu ve bizim randevumuz Via Maris Turizm tarafından çok önceden alınmıştı. Şunu da ekleyeyim gezinin bu kısmı da tıpkı Hezekiah Tüneli gibi standart turlarda bulunmamaktadır. Hiçbir sorun yaşamadan mahzenlere girdiğimizde rehberimizin vermiş olduğu bilgilerden sonra o özel taşlarla karşılaştık.


Merdivenden inince dört devasa taş(Baalbek ve Mısır Piramitlerini andıran) görülmekteydi. Ağlama duvarının ana sırası adı verilen 40 metrelik bu kısmını pürüzsüz bloklar oluşturmaktaydı. Bu dört taş bloğundan birisi 14 metre uzunluğunda 4 metre genişliğinde 600 ton ağırlığındaydı. Bu ana sıra bir başka taş blok sırası üzerine oturtulmuştu. Bu taş bloklarda toprağın altında kalmış 13 sıra taş bloğun üstünde bulunmaktaydı. Duvarın kaya yatağına oturduğu yerdeki gerçek zemin kuzeyden güneye doğru yüksekten alçağa doğru uzanan bir eğime sahipti. Burası bize göre 12500 yıllık yapıdan kalmıştı.


Tünellerdeki gezintimizin ardından Ağlama Duvarına tekrar döndük ve ibadet eden Yahudileri izledik. Bu hoş deneyimlerin ardından otobüsümüze binerek akşam yemeği için otelimize döndük. Çok fazla yorulmuştuk ve ertesi gün için dinlenmeye ihtiyacımız vardı.