14 Eylül 2017 Perşembe

Kudüs - Eriha Turu 2. Gün: 7 Eylül Perşembe



Via Maris Turizm ile yaptığımız turun ikinci gün planında sadece Kudüs vardı ve uzun bir yürüyüş günü bizi bekliyordu. Otobüsümüze atlayarak ilk ziyaret yeri Falih Rıfkı Atay’ın üzerine kitap yazdığı Zeytin Dağı’na gittik. Zeytin Dağı’ndan karşıya bakıldığında Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Tapınak Tepesi görülüyordu. Birazcık manzara keyfinin ardından taş mezarlara paralel bir yoldan aşağıya doğru yürüyüşe geçtik. Orada bizi bekleyen üç adet kiliseyi ziyaret ettik; Rusların Mary Magdalene, Yükseliş Kilisesi ve Bahçesindeki İsa’nın zeytin ağaçlarından çıkan zeytinyağını direk Vatikan’a yollayan Gethsemane Kilisesi…



Kilise ziyaretlerimizin ardından aşağıda bizi bekleyen otobüsümüze binerek asıl gideceğimiz yere, Tapınak Tepesine doğru yola çıktık. Hepimizi hoş bir heyecan kaplamıştı ve kısa bir yoldan sonra Şam Kapısından içeri girdik. İsa’nın Çile Yolundan geçerken sağda solda satılan dikenli taçlar ve kocaman bir haç taşıyan Hristiyan kafile dikkatimizden kaçmadı. Hıtta yani Günah Kapısındaki İsrailli askerlerin kimlik kontrolü sonrası dev platforma adımlarımızı attık.



Tapınak Tepesi:

Tapınak tepesi yatay, biçimi hafifçe bozuk dikdörtgen bir taş platformla örtülüydü ve platformun boyutu yaklaşık 500x300 metreydi. En ilginci ise Moriya tepesinin doğal kaya yatağı kuzeyden güneye doğru hayli eğimliydi ve bu yüzden de tapınağın düz olabilmesi için büyük bir dolgu harekâtı gerekmiş olmalıydı. Ancak böylesine büyük bir dolgu harekâtı ile ilgili hiç bir kutsal kaynakta bilgi verilmemişti. Peki, bu platformu inanılmaz bir matematik bilgisiyle böyle büyük bir dolgu harekâtını kim yapmıştı? 


Bu arada Tapınak tepesi 1967 İsrail-Arap Altı gün savaşından sonra İsrail idaresine geçmiş. Ancak İsrail Hükümeti tapınak platformunu ve bunun üstündeki yapıları idare etmesi konusunda Müslüman vakıfları yetkilendirmiş. Yani o tepede yetki sadece Müslümanlardaydı. Bu özel platforma adımlarımızı atıp karşımıza baktığımızda Kubbet-üs Sahra tüm ihtişamıyla orada duruyordu.




Kubbet-üs Sahra:

Halife Ömer tarafından M.S. 691 yılında bu kutsal kayanın üzerine inşa edilen Kubbet-üs Sahra, 1943’te Ürdün tarafından onarılarak bugünkü görünümünü almış. Üstünü ünlü yaldızlı kubbenin kapattığı sekiz köşeli bir bina olan Kubbet-üs Sahra, tapınak tepesi platformunun genelinden bir kaç metre yükseklikteki, taş döşeli bir platform üstünde bulunmakta. Hayranlıkla baktığımız bu yapının içine girmek için adımlarımızı hızlandırdık ve sonunda ortadaki kayanın olduğu yere gelebildik.

Kubbet-üs Sahra’nın iç kısmı Arapça temel taşı anlamına gelen es-sahra adıyla bilinen kutsal kayayı çevreleyen etkileyici sütunlarıyla renkli bir yapıydı. Tam ortasında bulunan kutsal kayanın çevresindeki zemin ayak seslerini emmek için halılarla örtülüydü. Kutsal kayanın çevresine ahşap korkuluklar ve parmaklıklar eklenmişti. Buna rağmen bazı yerlerden ellerimizi sokarak taşa dokunabiliyorduk.

Kutsal kaya 15x12 metre ölçülerinde toprağın üstüne çıkmış kocaman bir kayaydı. Üzerinde pürüzsüz düz satıhlar ve nişler sağlayan çeşitli biçimlendirmeler ve kesmeler bulunmaktaydı. Aslında Jeolojik açıdan altta uzanan doğal kayanın, taş platformun yüzeyinden 1,5-2 metre yükselti yapan yüzü olan bu kaya “Havada Asılı Kaya ya da Muallak Taşı” olarak bilinmekteydi. Gerçi kabul etmek gerekir ki bu kaya pek çok açıdan sıra dışı bir yükseltiydi. Görünen yüzü değişen derinlik ve boyutlarda olan dikdörtgenlerle ve uzunlamasına, dikey ve yatay oyuklar ve haznelerle etkileyici derecede bir hassasiyetle kesilip şekillendirilmişti.

Pek çok kaynağa göre ahit sandığı bu kayanın yüzeyine uzun düz kesiklerin ve diğer oyukların yapıldığı yere yerleştirilmiş, İbrahim peygamber burada sınanmış, Ahit sandığı burada korunmuş, Miraç ve İsra olayı burada meydana gelmiş.

İçi boş olan bu kayanın alt kısmına inen bir merdiven gördük. Bu merdivenden aşağıdaki mağaraya inilmekteydi ve kutsal kayanın altı bu mağaranın tavanını oluşturmaktaydı. Aşağı indiğimizde gördük ki zemin yine üstteki gibi halılarla kaplıydı. Orada sekiz uçlu yıldız sıra dışı bir siyah taş üzerine büyük bir incelikle işlenmişti ve buraya ilk mihrap denilmekteydi.


Biz girdiğimizde taşlara çokça dokunduğumuz için Müslüman görevliler tarafından uyarıldık burada ama gülümseyerek söylüyorum ki yılmadık. (Son gün sabahın ilk saatlerinde giden arkadaşlarımız orayı bomboş yakalamış ve taşlardaki enerjiyi en derinden hissetmişler. Hatta o an elektrik gitmiş 1 dk boyunca karanlıkta kalmışlar.) Rahatlıkla diyebilirim ki bu noktada inanılmaz bir enerji çıkışı bulunmakta. Ayrıca bu mağaranın daha da alt kısımları bulunmakta ancak bu alt kısımlarda ne olduğu veya boşluğun nereye gittiği iyi saklanan bir sır. İsraillilerin bu bölgeye girişi yasak olmasına rağmen radarlar ve sonar teknolojisiyle bu iç mağaranın altında kocaman bir boşluk olduğu belirlenmiş. Kim bilir belki de Ahit Sandığı hala oralarda bir yerde duruyor...

Mescid-i Aksa

Platformun güney ucunda Halide el Velid tarafından M.S. 8. Yüzyılda yapılan Mescidi El-Aksa Camisi bulunmaktaydı. Kubbet-üs Sahra’dan Mescid’i Aksa’ya giden yoldaki muhteşem enerjiyi en derinden hissettik sonra da camiye giriş yaptık. Bu sırada bir yaşlı bizim gruptan bir kadın arkadaşımızın kıyafetini beğenmedi ama sorunu hallettik ve yolumuza devam ettik.


Ziyaretlerimizin ardından çarşıdan geçerek öğlen yemeğimizi otantik bir mekanda yedik ve ardından Kudüs turumuz başladı. Akşam saatine kadar Müslüman Mahallesi, Yahudi Mahallesi, Hristiyan Mahallesi, Ermeni Mahallesi ve farklı mezhep kiliselerini ziyaret ettik.


Son gittiğimiz İsa’nın çarmıha gerildiği Kutsal Kabir Kilisesi çok etkileyiciydi.


Akşam olduğunda ise bir grup arkadaşımız ışık gösterisine giderken diğer grup Kudüs’ün arka sokaklarında yürümeyi tercih etti. Gece olduğunda ise ortalama atılan 20 000 adımın yorgunluğu üzerimizdeydi ve sıcak bir duşun ardından yataklarımız bizi bekliyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder