12 Ocak 2012 Perşembe

Vahdettin ile Mustafa Kemal’in son görüşmesi ve tartışmalar

Mustafa Kemal ile Vahdettin'in son görüşmesinin çizimi 

Vahdettin ile Mustafa Kemal’in son görüşmesi ve tartışmalar
Güneşli ve sıcak bir mayıs günü Mustafa Kemal ağır adımlarla Vahdettin’inin yanına doğru girer. Vahdettin, Mustafa Kemal’i görünce hemen buyur eder. Mustafa Kemal boğaza doğru baktığında birbirine paralel dizilmiş, topları Yıldız Sarayı’na doğru çevrili düşman zırhlılarını görür. Oturduklarında dizleri birbirine değecek kadar yakındır. Vahdettin’in dirseğini dayadığı masanın üzerinde bir kitap durmaktadır.
Vahdettin Mustafa Kemal’e bakarak der ki:
- Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir. Bunları unutun asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, Paşa! Devleti kurtarabilirsin.
Peki Vahdettin bu cümleleri niçin kurmuştur??? Gerçekten “Devleti kurtarabilirsin.” derken Kurtuluş Savaşını mı kastetmiştir? Bu sorular hakkındaki tartışmalar bugün bile devam etmektedir. Bu diyalog üzerine onlarca kurgu kitabı yazılmıştır. İşin kurgu tarafı bir yana Vahdettin’in Mustafa kemal’i görevlendirdiğine ilişkin birçok bilimsel görüşte bulunmaktadır.
Şimdi bu konuşmaya bağlı kalarak yorum yaparsak yanlış olur diye düşünüyorum. Bu yüzden Vahdettin ile Mustafa Kemal ilişkisine bir bakalım. Ne zaman başladı, nasıl sürdü? Bunu bilirsek fikir yürütebiliriz.
1.
Birinci Dünya Savaşının son zamanlarında Almanya İmparatoru padişahımızı davet eder. Padişahımızın bu yolculuğa gidebilecek durumu olmadığı için Veliaht Vahdettin’i göndermeye karar verir. Yanına Mustafa Kemal eşlik edecektir.
Veliaht Vahdettin ile Mustafa Kemal Almanya’ya giderler. Küçük bir kasabada imparatorla buluşurlar. İmparator ve adamları savaşı çok farklı bir pencereden izlemektedirler. Onlara göre her şey tozpembedir. Açıklamalarını da bu şekilde yaparlar fakat Mustafa Kemal durumu bilmektedir. Almanya Seyahatini kabul etmesinin amacı da Alman ordusunu yakından görmek ve geleceğin padişahı Vahdettin’i aydınlatmaktır. Mustafa Kemal ile Alman Komutan arasındaki konuşmalar tatsız geçmiştir ve Vahdettin’de Mustafa Kemal’e hak vermiştir.
Sonra beraber Batı Cephesine giderler. Mustafa Kemal komutanların sözüne itibar etmez ve ateş hattına kadar gider. Savaşın durumunu kendi gözleriyle görür. Savaşın kaybedileceğini bilen Mustafa Kemal bunu gözleriyle de görmüştür artık ve Vahdettin’e durumu anlatır.
Mustafa Kemal bu konuşmalarda geleceğe yön verme çabalarına başlamıştır. Vahdettin’e “İstanbul’a dönünce siz 5. Ordu Komutanlığını isteyin, bende kurmay başkanınız olurum” der. Vahdettin bakarız ama çok zor diyerek umutlandırıcı bir cevap vermez.
2.
Vahdettin artık padişahtır ve Mustafa Kemal İstanbul’dadır. Mustafa Kemal bir görüşme talep eder Padişah Vahdettin’den ve talebi kabul edilir. Almanya seyahatinde çok iyi dost olan bu ikili sarayda tekrar buluşur. Odada baş başa kalınca Vahdettin tahta oturmadan önceki gibi davranır ve açık açık konuşmaya başlarlar. Mustafa Kemal hemen isteklerini sıralar: “Hemen başkomutanlığı üstünüze alınız. Bir kurmay başkanı seçiniz.” Vahdettin yine umutlandırıcı bir cevap vermez. Sonra iki kere daha görüşürler ve Mustafa Kemal isteklerinde diretir. Vahdettin bu konulara sanki çok yabancıymış gibi İstanbul Halkının aç olduğunu ve ilk amacın halkın doyurulması olduğunu söyler. Mustafa Kemal şaşırır bu cevaba ama kendini tutamaz ve ülkeyi kurtarmanın İstanbul’u doyurmadan daha önemli olduğunu, bir padişahın gücü eline alması gerektiğini söyler. Bunlar karşısında Vahdettin’in cevabı daha da ilginçtir. Vahdettin her defasında tiksindiğini söylediği Enver Paşa ve Talat Paşa ile görüştüğünü onların bu mevzuyu çözeceğine inandığını söyler. Mustafa Kemal için Vahdettin işte o an bitmiştir… Zaten bu görüşmeden kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Suriye’ye tayin edilmiştir. Tayin haberini aldıktan sonra Enver Paşanın yanına giden Mustafa Kemal içindekileri söylemiş, buna Enver Paşa gülerek karşılık vermiştir.
3.
Birinci Dünya Savaşı bitmiş ve Osmanlı savaşı kaybetmiştir. Mustafa Kemal’in tüm dedikleri bir bir gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Kasım 1918’de İstanbul’a dönmüş ve 6 aylık bir siyasi ve askeri çalışma yapmıştır. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Kurtuluş Savaşını bu 6 ayda planlamışlardır. Askeri olarak planlar yapılırken siyasi olarak ta çalışmalar devam etmiştir. Bu süreçte Mustafa Kemal ile Vahdettin altı kez görüşmüşlerdir.
İlk görüşme 15 Kasım 1918 de ikinci görüşme 22 Kasım 1918 de olmuştur. Mustafa Kemal arkadaşlarıyla düşündüğü hükümet modelini bu görüşmelerde açıklamaya yeltenmiş ama Vahdettin ise bu konuya ilgi göstermemiş bunun yerine Mustafa Kemal’den ordu adına güvence almak istemiştir. O dönemde ordunun padişahı tahtından indireceği söylentiler yüzündendir bu güvence.
Üçüncü görüşme 29 Kasım 1918’de, dördüncü görüşme 20 Aralık 1918’de gerçekleşmiştir. Bu görüşmelerde Mustafa Kemal Harbiye Bakanlığı istemiştir. Vahdettin yine geçiştirmiştir. Bu tarihten sonra Padişahtan umut kesilmiş ve Anadolu çalışmalarına ağırlık verilmiştir. Mustafa Kemal 5 ay boyunca padişahla görüşmemiştir. Sonra 15 Mayıs 1919 da beşinci kez görüşmüş ve 16 Mayıs 1919’da son kez görüşmüştür. Yukarıdaki diyalog bu son görüşmede yaşanmıştır. Yani savaşın tüm hazırlıkları Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından planlanmış, Anadolu’nun köşeleri tutulmuş, tüm hazırlıklar yapılmış bir zamanda yapılmıştır bu son görüşme.
Sonuç
Dostlarım yukarıdaki anlatılanlar ışığında son görüşmede Vahdettin’in ne demek istediğini sizin yorumlarınıza bırakıyorum. Ancak yorumlarken o döneme gitmenizi ve kendinizi Mustafa Kemal’in yerine koymanızı istiyorum. Yani tarihsel bakış açısıyla bu konuya bakmanızı rica ediyorum. Kolaylık olsun diye yukarıdaki görüşmeden sonra Mustafa Kemal’in düşündüklerini kendi sözlerinden yayımlıyor ve konuyu bitiriyorum…
Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleriyle temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu, bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girişmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit cevaplar verdim: "Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz."
Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında, bütün his ve fikirlerini, temayüllerini tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz İstanbul'a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam, Vahdettin' in arzularını yerine getirmiş olacaktım.
-"Merak buyurmayın efendimiz, dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarımzı bir an unutmayacağım." "Muvaffak ol!" hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. Naci Paşa, padişahın yaveri, fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. "Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası" dedi. Kapağının üzerine Vahdettin'in inisiyalleri işlenmiş bir saatti: "Peki, teşekkür ederim" dedim.
"Sonra, sanki Yıldız Sarayı'ndan çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatla, ayaklarımızın patırtısını işittirmekten korkarak, saraydan uzaklaştık."
Kaynaklar:
Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
Çankaya, Falih Rıfkı Atay
Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay, Alev Coşkun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder